Batı Felsefesi,  Felsefe

Orta Çağ Felsefesi – Skolastik “Anlamak için İnanıyorum!”

Orta Çağ Felsefesi, Helenistik Çağ’dan (MS. 2. Yüzyıl) Rönesans Çağı’na kadar olan dönemi kapsar. Genel hatlarıyla Orta Çağ’daki düşünsel metot felsefi değil, dinsel anlamda bir etkinlik olarak görülür. Her ne kadar Orta Çağ Felsefesi, monoteist dinlerin imanla Tanrı’yı ve insanı yorumlaması olsa da tüm dünyaya etki edecek bin yıllık bir sürece ve içeriğe sahiptir.

Orta Çağ Felsefesi: Kötülük Problemi ve Ölüm

Helenistik Dönem de ortaya çıkan Hıristiyanlık Öğretisi, Yunan ve Roma felsefesiyle rekabete girecektir. Helenistik dönem, Yunan dünyasının en çalkantılı dönemlerinden biridir. Ve insanların arasında “kötülük problemi”  git gide büyümektedir. Stoacılar, Septikler, Epikürcüler ve Yeni Platoncular her ne kadar insanların umutsuzluğunu bir nebze yatıştırmaya çalışsa da “kötülük problemi”ne tam anlamıyla çare olamamışlardır.  Kötülük problemi, mutlak iyi olan Tanrı ile varlığın kötülüğünün nasıl bağdaştığıyla ilgili bir soru’n’dur.

İnsanlığın -öz bilinci olan varlığın- en büyük ve kaçınılmaz sorunu “ölüm”dür. İnsan yüzyıllar boyunca sonlu bir yaşam karşısında hayatlarına bir anlam sunmak için ya felsefeye ya da dine yönelmiştir. İki alanında nihai amacı, insana şu sonlu ömründe yaşamak için bir sebep ve sakinleştirici sunmaya çalışmaktır.  Felsefe bunu çeşitli akılsal, sistematik yöntemlerle ve ideolojilerle ortaya koymuş, din ise; bunu Tanrı’yla bir veya beraber olmak anlamında yapmaya girişmiştir.

Monoteist Cevaplar – Yahudilik, İslam ve Hıristiyanlık

Dönemin umutsuzluğuna çare Tanrı olacaktır. Hıristiyanlık öğretisi başlarda Epikürcülük’le birlikte ne kadar dışlanıp, yuh’lansa da daha sonralarında ölüme, kötülük problemine, kurtuluşa, umutsuzluğa öyle yanıtlar verecektir ki yükselişe geçecek ve büyük bir kitle edinecektir.  Ve sadece Hıristiyanlık değil, Hırıstiyanlığın öncesinde ve sonrasında gelen diğer monoteist dinlerinde benzer cevapları insanlığa umut olacaktır. Orta Çağ Felsefesi, üç monoteist din etrafında belirir. Yahudilik Felsefesi, Hıristiyanlık Felsefesi ve İslam Felsefesi. 

Tek tanrılı dinlerin ilki olan Yahudilik daha çok dinsel amaçlıdır. Hıristiyanlık ise doktrinlerini felsefeleştirme çabalarına girmiştir. İslam felsefesinin Hıristiyanlık felsefesinde önemi büyüktür. Hıristiyanlık batıda kendi öğretisinin çerçevesini oluştururken, İslam felsefesi Antik Çağ felsefesindeki kaynakları çevirmiş ve kendi öğretilerine özgü açıklamalarında kavramsal ve yöntemsel olarak Antik Çağ’dan ilham almıştır. Özellikle İbni Rüşd, İbn-i Sina, İbni Arabi ve Farabi, İslam’ın Antik Çağ çevirilerinin batıya ulaşması bakımından önemli filozoflardır.

Orta Çağ Felsefesi – Felsefeyle Tanrı’nın İspatı

Orta Çağ’da felsefe ve teoloji iç içedir. Düşünsel etkinlikler Tanrı temellidir. Ve felsefe dinin içine saklanmıştır. Düşünsel etkinlik Tanrı’nın ispatı için kullanılmaktadır. Filozofların yerine ispatlama çabalarına teologlar ve kilise babaları kalkışacaktır. Kalan insanlık için sorgulamak, düşünmek, akılsal etkinliklerin tümü gereksizdir.

Stoacıların evrensel kozmik düşüncesi ve logosu kiliseyle birlikte Söz’e dönüşmüştür.  İsa, Tanrı’nın cisimleşmiş halidir. İsa’nın sözleri Tanrı’nın sözüdür. Bilgi edinmenin yolu artık, akıl ile düşünmek değil, Tanrı’nın sözlerine iman etmektir.  Orta Çağ felsefesinin en önemli özelliği, aklın yerine imanın geçmiş olmasıdır.  Anlamak, kurtulmak, bilmek için akıl değil, iman gereklidir!

“Biliriz ki akıl Şeytan’ın fahişesidir!” –Martin Luther

Helenistik Dönem – Stoacılık ve Hıristiyanlık

Dönemdeki en ses getiren ve imparatorların da arka çıktığı Stoacılık’ta bütün bir kozmosun gayrişahsi, ahenkli ve kutsal yapısıyla iç içe olan logos, Hıristiyanlar da tek bir bireyle, İsa’yla özdeşleşir. Ve diğer tek tanrılı dinlerde de durum böyledir. Asli varlık “Tanrı” ve onun elçisi olarak bir “peygamber!” Stoacılığın sunduğu logosa uygun yaşamak gayrişahsidir. Kurtuluş insanın elinde değildir. Ölüme de çare bulunamamıştır. Logos’a geri dönüş vardır ancak bu kozmik bir bilince karışmaktır. Stoacılığın gayrişahsi olması önemli bir noktadır.

 Kurtuluş Doktrini ve Ölümsüzlük

Hıristiyan felsefesinin İsa’yı cisimleştirmesi, logosu tek bir bireyle özdeşleştirir.  Bu cisimleştirme Hıristiyanlık’la birlikte bireyin oluşmasını sağlamıştır. Din alanında olsa dahi bireyin başkasına mecbur kalmadan –yasa, devlet vs- kendi kurtuluşunun öğretisidir. İnsan kendisini hatta ve hatta Tanrı’ya iman eder, İsa’ya inanır ve onu severse sevdiklerini bile Tanrı sayesinde ölümden kurtarabilir. İsa’nın dirilmesi gibi, Tanrı ve İsa yolunda olan kişi öldükten sonra dahi sevdikleriyle birlikte dirilebilir.

Hıristiyanlık, insanlığa ölümsüzlüğü vaat etmektedir. Bu denli yükselmesinin sebeplerinden biri de bu’dur. Hıristiyanlığın kurtuluşu şahsileştirmesi, insanı kendi eylemlerinden ve ahlakından “cüzi irade”si ile sorumlu tutması nihayetinde bireyselleşmeyi ve insan haklarının da yolunu açacaktır.

“Başlangıçta söz(logos) vardı, ve söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. Her şey onun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı. Ve söz ete kemiğe büründü ve aramızda yaşadı. Ve bizde onun yüceliğini gördük.” –İncil Yuhanna

Hıristiyan Felsefesi’nin Genel Hatları

Hıristiyan Felsefesi’nin genel özellikleri üç ana eksen etrafında toplanabilir. Teori, etik ve bilgelik.

  • Teori: Kutsalın kozmik düzenin özdeşliğinden, bir kişide –İsa’da- cisimleşmesi; imana yer açmak için aklın sınırlandırılması.
  • Etik:  İnsanın özgür, eşit ve diğer insanlarla kardeş olgusu.  Her insanın Tanrı’nın katında eşit olması, Modern insanlık fikrinin doğuşu gibidir.
  • Bilgelik: Kişisel ölümsüzlüğü vaat eder ve sevgi yoluyla “Tanrı Sevgisi” kurtuluş doktrini.

Orta Çağ’da felsefe iki başlık altında toplanır.

Patristik felsefe

Pagan kültürüyle yani Helenistik felsefeyle aynı dönemi kapsayan Patristik felsefe Yeni Platonculuk’tan esinlenmiştir. Ve daha çok azizlerin, kilise babalarının Hıristiyan öğretisini oluşturmak için gösterdiği çabayı kapsar.

Hıristiyan öğretisini oluşturan, İsa’nın hayatını ve öğretileri hakkında bilgi veren İnciller Markos, Matta, Luka ve Yuhanna’dır.

 Skolastik Felsefe

Skolastik felsefe daha çok Aristoteles’i temel alır. Skolastiğin metodu, inancın temellendirilmesi ve sistemleştirilmesi girişimiyle doğmuştur. Skolastik felsefenin yönelimi aklı inanca uygulamak, vahyi aklın aracılığıyla kavranabilirliğini sağlamak, inanca akıldan gelen saldırıları yine akılla engellemeye çalışmaktır. Tek bir gerçek doğru vardır. O da Tanrı’nın bilgisidir. Skolastik felsefe de özellikle Aristoteles’ten okumalar yaparak onları tanrının varlığının ispatı olarak kullanmaktır.

Aziz Augustinus

Augustinus Hıristiyan felsefesini temellendirmek ve bütünlük içinde sistematikleştirmek için ilk adım atan, Hıristiyan dogmalarının temelinde olan kişidir. Credo ut intelligam’ın (anlayayım diye inanıyorum) ilk savunucularından olmuştur. Aklı inancı açıklamak için kullanır. “İtiraflar” eserinde, Tanrı ile bir günah çıkarmaya oturuyor gibidir. Ve bu eseri batıda ilk otobiyografik yapıt olarak kabul edilir.

Kendini dinleyip, araştırmak konusundaki bakışı “varoluşçuluğun ilk adımları” olarak görülür. Tanrıyı anlamak için doğaya değil, kendimize bakmamız gerektiğini öğütler. Batı entelektüellik tarihinde insanı anlamak için içe bakış yöntemini kullanan ilk düşünür olarak ele alınır. Bilinçaltı kavramını (memoria) ortaya atmıştır. Hıristiyanlığı felsefi düzlemde ele almıştır. Devleti Tanrı’nın dünyadaki temsili olarak kabul eder.  Roma İmparatorluğunun çöküşü için paganların Hıristiyanlığı suçlamaları üzerine en bilinen eserlerinden olan “Tanrı Devleti” eserini kaleme alır.

“Anlamak için inanıyorum. “-Augustinus

Önemli Skolastik Düşünürleri
  • Anselmus
  • Petrus Abelardus
  • Albertus Magnus
  • Aquina’lı Thomas
  • Dun Scotus
  • Ockhamlı William
  • Roger Bacon

Kaynakça: