Deleuze Felsefesi
Batı Felsefesi,  Felsefe

Deleuze Felsefesi | Farklar, Arzu Makineleri, Organsız Beden

Deleuze Felsefesi

Deleuze’ün felsefi amacı, düşünceyi özdeşlikçi düşünce yapısının neden olduğu aşkınsal yapıdan içkinlik yapısına  dönüştürülmesini sağlamaktır. Ona göre düşünmenin kendisi yaratıcı ve dönüştürücü olmalıdır. Felsefe yeni kavramlar ve problemler yaratmalıdır.

Deleuze için yaşam aşkın ideler veya dil göstergeleri gibi sabit yapıların temsili değil, etkileşimli farkların düzlemidir. Felsefe, yaşamın ne olduğunun açığa çıkarılması veya yorumlanmasını sağlayan üst anlatı değildir. Felsefe; var olan algılayış düzlemlerini yeni kavramlar yaratarak dönüştüren, değiştiren güçtür. Felsefe, var olanı yorumlamak ve onun anlamını açığa çıkarmak olmayıp, yaratmaktır.

İçkin Bir Mesele | Deleuze Felsefesi

Ona göre aşkınlık, düşünmenin bir yanılsamasıdır. Aşkınlık düzleminde varlık tümeldir ve önceden aşkın bir yapı ile düzenlenmiştir. İçkinlik düzleminde ise varlık önceden belirlenmiş sabit bir yapı olmadığından değişim halinde ve oluş halinde ve tekildir. İçkinlik düzleminde yaşam, bir bütün olarak tamamlanmış değildir. Yaşamın, varlığın, oluşu ve değişimin bir ereği yoktur. Yaşam, salt değişimdir, oluştur, yaratımdır.

Deleuze Felsefesi ‘nde, “Rizom” kavramını botanikten felsefeye taşımıştır. “Köksap” kavramı ise dallanıp, budaklanmayı tanımlar. Bu kavramı muhalif düşünce yapısı için kullanır. Şizofreni ile norm dışı dünyaya atıfta bulunur. Katı tanımlar önererek düşünmenin farklı biçimlerde görülebileceğini gösterir.

“Ne kadar çok düşünce varsa o kadar dünya vardır.”

Farklar Felsefesi

Deleuze’ün farklar felsefesi, geleneksel özdeşlik ve benzerlik anlayışlarına karşı çıkarak farkı ontolojik olarak temel bir ilke olarak ele alır. Deleuze, farkın her tekrarda yeni anlamlar ve varoluş biçimleri yarattığını savunur, bu nedenle fark, özdeşlikten önce gelir ve onu dönüştürür. Deleuze, sanat ve felsefeyi, farkların yaratıldığı ve yeniden düzenlendiği alanlar olarak görür, hiyerarşik olmayan, yatay ve bağlantılı yapılar önerir. Olayları, sabit varlıklardan ziyade sürekli değişim ve oluş süreçleri olarak değerlendirir, böylece farklar, yaratıcı ve dinamik bir ontoloji sunar.

Felsefe ve Sanat | Deleuze

Felsefe ile sanat uzlaşım yerine farklılık yaratmadır. Felsefe yeni kavramlar yaratırken, sanat ise yeni deneyimler yaratır. Ona göre sanat, algılamanın ve duygulanımların yeni olanaklarını sağlar. Sanat eserinde ortaya çıkan öz, sanatçının vermek istediği anlam değildir, sanat eserinde ortaya çıkan öz farktır.

Deleuze’e göre öz, tümel değil; tekildir. Sanat da bu tümel olmayan özsel tekilleri açığa çıkarma gücüne sahiptir. Sanat eserinde tekrar, aynının değil, farkın tekrarıdır. Yinelemek, tekrarlanarak değil, yeniden başlamaktır, sorgulamaktır. Felsefe ve sanat farklı düşünce biçimleridir. Birisini diğerinin üzerine egemen kılmak hayatı yanlış yorumlamamıza sebep olur.

Felsefe bir metinler toplamı değil, problemlere yeni bakış getirme biçimidir. Kendisi bir sanat ve hayat olayıdır. Felsefe, bilim ve sanat hayatı değiştiren düşünme biçimleridir. Felsefe, ne sadece felsefeciler tarafından, ne de belli bir dönemde yapılan düşünme edimidir. Felsefe, edebiyat ve etik arasında dolaysız bir ilişki vardır. Felsefe kavram yaratır, kavram ise bir nesneye isim verme durumu değildir. Kavramlar, temsili olmaktan çok yaratıcıdır. Kavram, bir dile yeni bir sözcük eklemekle kalmaz, dil ve düşüncenin kendisini dönüştürür.

Başka Bir Dünya Yok

Deleuze’e göre, görünüşlerin arkasında gerçek bir dünya yoktur. Onların arkasında başka görünüşler vardır. Hayatın, gördüğümüz bu akışının dışında herhangi bir dünya yoktur. Bir şey bize göründüğünde biz onu zaten belli bir perspektifle görmekteyiz. Bu, gerçek dünyanın çarpıtılması değil, onun kendisinin görülmesidir.

Hayatın içindeki çelişkiler düşünmeye devinimini veren bir durumdur. Hayatın tamamını tek bir bakışta toplayamayız. Filozoflar, hayatın değişimine ayak uydurarak yeni kavramlarla hayatı anlamaya çalışırlar. Yaşam değiştikçe ona uygun kavramlar yaratılır. Dil ise; hayatın sonsuz tutarsızlıklarına bir bütünlük kazandırır.

Spinoza ve Deleuze Felsefesi

Deleuze, Spinoza’nın monistliğinden oldukça etkilenmiştir. Deleuze’de Spinoza’ya benzer şekilde ontolojinin ve etiğin birbirinden ayrılmaması gerektiğini görürüz. İyi ve kötü yoktur. Zararlı veya yararlı ilişkiler, karşılaşmalar vardır. Yararlı karşılaşmalar bize sevinç veren, gücümüzü arttıran, varlıkta bizi güçlendiren karşılaşmalardır. Zararlı karşılaşmalar ise bize keder veren ve gücümüzü azaltan karşılaşmalardır. Deleuze özneyi bir töz olarak ele almaz, güçlerin bir etkisi olarak değerlendirir. En önemli yapıtlarından biri olan “Anti Ödipus: Kapitalizm ve Şizofreni (Félix Guattari ve Gilles Deleuze)”da kapitalizmin kaçınılmaz olduğunu ve kapitalizmin dışında kalacakların sadece şizofrenlerin olabileceğini söyler. Sadece şizofrenler kendilerini kapitalizm dışında bir özne olarak var edebilir.

Bir sorun, bir gelecek yaratma şeklidir. Duyumda bilinç pasif haldeyken algıda daha aktif bir haldedir. Sanat da duyum ve algı aracılığı ile ortaya çıkar ve tekillikler üzerine inşa edilir.

Bilim dünyayı gözlem yoluyla açıklar. Felsefe, kavramlar yaratır. Sanat, duyumlar ve algılar yaratarak bunları özgün bir bakış açısına yerleştirir. Bu üç düşünme biçimi arasında uyumsuz ve mesafeli bir ilişki vardır. Ancak felsefe bunları bir araya getirmeye çalışır.

Sinema ve Deleuze

Sinema basit bir bilgi sunma edimi değildir. Deleuze’e göre felsefe hayatın içinde olmalıdır ve sinema da tamamen hayatın içinde olması sebebiyle sinema ve felsefe arasında bir ilişki olduğunu söyler. Sinema bir zaman imgesi sunmaktadır. Sinema imgeleri, salt görsel biçiminde sunabilir. Geleceği düşündüğümüz imgeler bir anlamda geçmişin imgeleri haline gelir. Bütün filmler imgelerin gücüyle oynuyor olmasa da yine de sinemayı sinema yapan bu imgelerdir. Bu sayede tümel olan Ben’i dogmalardan kurtarırız. Düşünme bize dışarıdan gelen bir şeydir. Bize bir “şey” olduğunda biz ancak düşünürüz.

Zaman şimdilerden ve birikimlerden oluşmuş değildir. Zaman mekansallaştırıcı değil, yenileştiricidir. Zaman içeren bir dünya yoktur. Dünyalar üreten bir süreler akışı vardır. Zamanı algılamak için onu mekansallaştırırız. Hareket zaman içinde meydana gelmez. Hareket, zamanın kuvvetidir.

Sinema, imge temsili değil, imgenin sezgisini bize sunar. Algılanan her tür dünyanın olabileceğini gösteren bir hareket sunar. Deleuze, makineyi bir bütünlüğü simgelemesi bakımından kullanır. Ona göre, felsefe; tamamıyla bütün dünyayı temsil etmez. Sadece onu bütünlüklü görmeye yarar.

Hayat, kapalı biçimler üretmez, katmanlar üretir. İçkinlik düzlemi, her şeyin temelini üreten bir yapıdır. Sadece bir dünyanın algılanmasını değil, farklı her dünyanın algılanmasını sağlar. Deneyim alanı fikirler yaratmaz. Fikirler, deneyim alanını yaratır. Bu bakış açısıyla Deleuze, emprizme daha yakındır.

Arzu Eksiklik Değil, Fazlalıktır

Arzu kavramı bir eksiklik değildir ve ihtiyaçlar tarafından desteklenmeyip aksine ihtiyaçlar arzudan türer. Bu açıdan bakıldığında arzu kavramı alışılagelen yoksunluk eğiliminin bir ifadesi olmayıp, üretken yönüyle karşımıza çıkmaktadır.

Simülakra, ne yeni bir olaydır ne de gerçeğin yitirilmesidir. Hayatın bir gücüdür. Henüz olmayan bir şeyi yansıtır. Kendisinden başka bir şeyi oluşturur.

Deleuze ve Edebiyat

Minör edebiyat; geleceğin insanının üretilmesidir. Bu insan tipi sürekli tüketilen bir insan türüdür. Hayatın çokluğunu ifade eden edebiyat eseridir. Hayatı bir bütün olarak göstergelerle bağlantılıdır. Edebiyat farklı dünyaların tasviri değil, o dünyaların yaratılması olarak görülür. Majör edebiyat ise, geçmişin görünümlerini yineler.

Varlık Oluştur | Deleuze Ontolojisi

Deleuze varlığı bir oluş şeklinde tanımlar. Ve felsefesini “oluş” zeminiyle kurarken; öncelikle özne ve nesne arasındaki sabit ilişkileri alt üst eder. Deleuze’ün ‘özne’ anlayışı kadın ve erkek olarak ayrılan ikili cinsiyet karşıtlığına dayanmaz aksine ona göre cinsiyetli öznelerin çoklu konumlanışları vardır. Bu konumlar arasındaki farklılıklar farklı oluş hatlarını köksap (rizom) bağlantı ağı dahilinde çizerler.

Köksap bir özneye ya da nesneye sabitlenebilen, buna karşın birliği ve bütünlüğü olmayan çokluklardır. Sabit bir düzeni olmamasına karşın, köksapın bir noktası bir başka noktasıyla bağlantılıdır. Bu bağlantılar kırılsa kopsa da eski bağlantılar yeniden sap verir ve yeni bağlantılar ortaya çıkar. Direk’e göre Deleuze alternatif bir oluş önerir, hiyerarşik olmayan birlikteliklerin çoğulluklarını düşünür.

Arzu Makineleri | Deleuze Felsefesi

Arzu kavramı Deleuze ve Guattari’nin felsefesinde ayrı bir öneme sahiptir. Onlara göre arzu her şeyin temelindedir. Arzu bir makinedir. Arzu üretir, sadece gerçeği üretir. “Arzu kısmi nesneleri akımları ve bedenleri faaliyete geçiren ve üretim birimleri olarak işleyen pasif sentezlerin bir bütünüdür” (Deleuze ve Guattari). Arzunun sabit bir öznesi yoktur; nesnesi de kendisi de aynı şeydir. Philip Goodchild (1996) Deleuze ve Guattari’nin felsefesindeki arzuyu şöyle anlatır: “…arzu yersiz yurtsuzlaşmış bir kavramdır. Arzu toplumsal cinsiyet ilişkilerinin ötesine uzanan bir “cinsellik”tir, çünkü tümüyle heterojen ilişkileri ve yer—yurtları, cinslerin çokluğunu ilişkilendirebilir.”

Deleuze ve Guattari, bilinçdışını “arzu makineleri” olarak görürler; bilinçdışı arzu makinelerinin üreticisidir. Arzu ve üretim sıkı sıkıya ilişkilidir. Deleuze ve Guattari’ye göre “Arzulamak şu demektir: kesimler yapmak, kimi akışları akmaya bırakmak, akışlardan parçalar almak, akışlara bağlanan zincirleri kesmek.”

Arzu, Lacan’ın arzu teorisindeki gibi bir eksiklik olmadığı gibi arzulamak da bir şeyin eksikliğini hissetmek değildir. İhtiyaçlardan ortaya çıkan şey arzu değildir aksine arzudan türeyen her şey ihtiyaçları oluşturur. Arzulayan makineler varlıklarındaki bir eksiklikten ötürü değil ancak akışkanlıkları nedeniyle birbirlerine bağlanırlar veya birbirlerinin akımlarını kesintiye uğratırlar (Direk:2013). Deleuze ve Guattari’ye göre arzu üretimdir; yani, üretim arzunun içkin ilkesidir. Tüketim de arzuya dayandığı için bir üretimdir. Kapitalist makine arzu üretir, ancak kapitalizme karşı direniş de arzunun üretimine dayanır.

Psikianaliz, Kapitalizmi Besler

Kendisi de bir psikanalist olan Guattari psikanalizin hegemonik bir hal aldığını deliliği, rüyaları, sapmaları, sanatı, tarihi, gündelik dil sürçmeleri de dahil olmak üzere her şeyi kontrol etmek isteyen bir şeye dönüştüğünü öne sürer. Deleuze ve Guattari psikanalizin üremeyi özel alana ve üretim araçlarını ekonomik alana sıkıştıran, kapitalizmi besleyen bir kurum olduğunu düşünürler. Deleuze ve Guattari de hedeflerler.

Kadın Oluş | Deleuze Felsefesi

Deleuze’e göre kadın-oluş tüm oluşların başlangıcı; fark edilmezlik ise Deleuze için oluşun içkin bir sonudur. Yani tüm moleküler oluşların başlangıç noktası kadın-oluş bitiş noktası ise fark edilmez-oluş’tur. Peki neden kadın-oluş temeldir? Colebrook bu soruyu şöyle yanıtlar: erkek evrensel olarak aklın ve rasyonel düşüncenin temeli olarak alındığından oluş mutlaka kadın ile başlamalıdır, kadın-oluş tüm ikili karşıtlıkların ötesine geçmeli ve öteki oluşların arasından sıyrılmalıdır. Kadın-oluş gibi azınlık-oluş, göçebe-oluş veya moleküler-oluş da Deleuze için temel kavramlardır.

Organsız Beden

Deleuzyen felsefede bir başka önemli kavram ise organsız beden’dir. Organsız beden kavramı da arzuyla iç içe geçmiştir ve üretime bağlıdır. Deleuze’e göre beden arzulayan bir makinedir, doğadaki tüm makineler birbirleriyle ilişkilidir ve bu makineler birbirlerine eklenir ve yeni makineler oluştururlar (Direk:2013). Direk’e göre Deleuze tinsel ve bedensel olanı birbirinden ayırmaz böylece biyolojik beden anlayışını bırakmamızı bedenin dünyayla ilişkisini yeniden gözden geçirmemizi önerir.

Organsız beden kavramı birbirinden bağımsız akımlar alanlar olduğu görüşünü sorgular. Toplumsal kurumlar, temsiller arzu-üretimi üzerine kısıtlamalar getirirler, organsız beden arzu üretiminin bu içgüdüsel veya toplumsal kısıtlamalardan kaçışını ifade eder. Organsız beden insanın özgür olma potansiyelini anlatır; bu kavram sayesinde arzu toplumsal olarak dayatılan temsillerden kaçar. Organsız beden, biyolojik fonksiyonlar veya kültürel/tarihsel değerler ile düzenlenmemiş bir bedendir.

Kaynakça:

  • XX. Yüzyıl Filozofları: Felsefe Tarihi III | A. Kadir Çüçen
  • Deleuze, Sinema ve Felsefe | Ronald Bogue
  • Deleuze, Kapitalizm ve Arzu | Zeynep DİREK
  • Gilles Deleuze Zeynep Direk İle Felsefe Vakti Türkçe
  • Gilles Deleuze Felsefesinde Temel Kavramlar ve Yeni Toplumsal Hareketler | Yıl 2019 |Ümmet Erkan
  • Murat Hasköy Ders Notları