Japon Felsefesi
Doğu Felsefesi,  Felsefe

Japon Felsefesi – “Şinto’nun Kitabı Tüm Kainattır!”

Japon Felsefesi

Japon dili söz dağarcığının neredeyse yarısı Çince kelimelerinden oluşur.  Japonlar yazılarının olmadığı dönemde her kültür gibi düşüncelerini sözlü olarak aktardılar.  Yazı olmadığı zamanlarda tahtalara kazıma, iplik düğümleme gibi yöntemler kullanırlardı. Budizm’e saygılıydılar ancak kadim dinleri olan Şinto geleneği düşüncelerinde ve inançlarında daha baskındı. Budizm’le tanışmalarıyla birlikte ilk kez yazıyla da tanışmış olacaklardı.

Çinliler Budizm felsefesini Çince’ye aktaracak kavramlar için Tao terminolojisini kullandılar. Japonya’ya aktarılan Budizm’de Çin tandanslı bir Budizm olmak durumundaydı. Ve ister istemez böylelikle taozim esintisi Japon dünyasına girmiş olacaktı. Akışın, anın, zamanın kendisine kendini bırakmak ve an’la bir olmak…

Japonların mitos dünyaları Şintoizm’e dayanmaktaydı. Ve Japonlar için Şintoizm sadece bir din değildi. Bir yaşam felsefeydi. Doğaya bakış açıları animizm içeriyordu ve bu onların tüm kültürüne ve yaşam prensiplerine sirayet edecekti. Her şeyin bir ruhunun olması ve doğanın canlı olması düsturu, onların inanç sistemini bir saygı dinine dönüştürecekti.

Günümüzde, Batı’nın da bildiği ve günlük yaşantılarda prensip edinilmek istenen bakış açısı, “Zen felsefesi” Japonya’nın içinde barındırdığı tüm inançsal ve düşünsel sistemlerinin bir sentezi niteliğindedir. Japonların düşünsel sistemi kendine münhasır bir sistemdir. Japonya’nın hem gücünü, hem de zayıflığını içerir.

Japon Felsefesi

 Hint’in Budizm’i Çin’e geçmiştir. Çin bu felsefeyi kendi diline özgü bir şekilde gerek Tao, gerek Konfüçyüs terminolojisinden esinlenerek yorumlamıştır. Japonya ise, Çin ile birlikte tanıştığı Budizm’i kendi saygı dilleri Şintoizm’le harmanlayarak, bu dünya için kendilerine has bir sistem inşa etmiştir.  Çoğu doğu düşüncelerinde olduğu gibi Japonya’da da felsefe ve inanç iç içedir. Çin  ve Hint düşüncelerinde felsefeyi inançtan ayıran kendi sistemlerini kuran düşünürler olsa da, Japon düşüncesine bu ayrım, Batı dünyası ve fikirlerini tanımasıyla gelecektir.

Büyük bir çoğunluğunun Budist olduğu bir ülkede, Budizm’in temel kavramı olan “nirvana” zihniyeti, Japon halkının pek de ilgisini çekmemiştir. Öteki dünyaya özen göstererek yaşamak pek de onlara göre bir şey değildir. Satori (uyanış),  an için gereklidir. Onların doğası zaten kutsalın kendisidir. Şu an yaşanılan, yaşam; onlar için yaşamaya ve güzelleştirmeye değerdir. Gelecekten medet ummak, burada olanın kıymetini bilmemek gibi bir şeydir.

Japonlar, evrenselden çok direkt tecrübesel, duygusal ve somut olgulara yönelmektedir. Japon kültürünün kendine özgülüğü moral ve etik değerleri günlük yaşamlarının bir parçası haline getirmelerinde yatar. Batı’da insan, inancı ile gündelik yaşamı ve hatta inancıyla, ahlaki değerleri arasında çok sık çelişkiler yaşamaktadır. Japonya’da Hegel ve Kant tarzı bir felsefeye rastlanamayacaktır. Japonya’da felsefe, Aziz Augustine veya Soren Kierkegaard türü felsefeye benzerdir.

Japon Felsefesi ’nin Kaynağı – ŞİNTOİZM

Japonlara has olan Şintoizm’in bir kurucusu ve kitabı yoktur. Günlük hayattaki gelenekler ve kültürü içinde yaşar. Kenkoo Yoşida; “Şinto’nun (Kami-no-miçi) kitabı yoktur. Şinto’nun kitabı tüm kainattır. Güneş ve ay da Şinto’nun varlığının ispatıdır.” demektedir.

Japonya’da tüm dışarıdan gelen inançlar, Buk-kiyo (budizm), Kirisıto-kiyoo (hıristiyanlık), İsuramu-kiyoo (islamiyet),”kiyoo”(öğreti) olarak adlandırılmaktadır.  Ancak Japonların kendine özgü inançları ve düşünceleri “Doo”dur. (japoncası miçi=yol)

Tanrı’nın yolu ya da tanrıya ulaşılan yol olarak ifade edilen Şin-too ya da Kami-no-miçi, Budizm’in Japonya’da din düşüncesini ya da olgusunu zihinlerde belirginleştirmesinden sonra geleneksel uyanış olarak bilinçüstüne çıkmış ve kavramsallaştırılmıştır; zamanla o güne kadar ifade edilmeden günlük hayatta yaşanan gelenekseller belli kavramlar aracılığıyla sistematize edilmeye çalışılmıştır.

Şinto japonların yaşayış tarzıdır. Kami-no-miçi olarak adlandırılan şey de temelde Kami’nin istediği tarzda, tabiaata saygılı ve uyumlu bir şekilde, kalbin temiz tutularak yaşama tarzının adıdır. Tabiattaki nesne ve olgularda tabiat üstü bir otoritenin farkına varma ve itaat temelli bir inançtır, denilebilir. Tabiattaki tüm olgular bu tabiat üstü otoritenin işidir. Bu otorite saygı ve korku duyulması gereken, bir bilinmez Kami’dir.

Ruh Öğretisi ve Ölüm

Şinto’nun animizm ve şamanik esintileri, bir ruh öğretisini içinde barındırır. Her şeyin bir ruhu vardır. Temel ruh Kami’dir. Ve tüm ruhların Kami’nin yolunda olması gerekir. Bu doğru yoldur. Samimiyet, dürüstlük (makoto), temiz kalplilik (ma-gokoro) temeldir; bunlarla doğru yol ayırt edilebilir ve Kami’nin yolundan ilerlenebilir.Tabiatın kendisi Kami’yi içerir. Ölüm, tabiatın içinden varlıkları koparmaz. Varlıkların ruhu, tabiatın içerisinde bir yerlerde hala dolaşmaktadır. Şinto’da ruhlar her yerdedir. Atalarımızın, sevdiklerimizin ruhu, bizimledir mottosu Konfüçyanizm’in büyüklere saygı düsturunu japonların kendilerine almalarını kolaylaştıracaktır. Halihazırda ata ruhlara saygı, özellikle imparatora saygı düsturu Konfüçyanizm’le birlikte daha da belirginleşecektir. Konfüçyanizmin Japonya düşüncesine etkisi daha çok siyasal ve ahlaki açıdan etkili olacaktır.

Şinto’nun yeri Budizm ve Konfüçyüsçülüğün üzerindedir. Konfüçyanizm Şinto’nun dalı, Budizm de meyvesidir. Şinto tohumundan büyüyen Budizm, Konfüçyanizm dalından yetişen çiçek, açıp meyve verecek ve nihayet toprağa düşerek, köküne (şinto’ya) geri dönecektir.

Kokoro

Kami’nin yolunu izlemek esastır. Kami’nin yolu doğru yoldur. Ve bu doğru yol kokoroyla(kalp ve zihin) yürünmelidir. Kokoro, hissetme ve idrak etme kaynağı, kalp ile düşünme ve anlamanın kaynağı zihni, birarada alarak, benliğin tümünü işaret eden bir kavram olarak karşımıza çıkar. Arzular dünyası, olgular dünyası, metafizik dünyaya ait tüm varlık, kokoro’da mevcuttur. Kokoro’dan meydana çıkar. Kokoro, zaman-mekan varlığını algılayan tek araçtır.

Batı’da duygu(feeling) ve düşünce (thought) dediğimiz şeyler Japonca’da aynı potada yer almaktadırlar. Japonya’da kokoro, hem düşüncenin hem de duyguların yaşandığı bir mekandır. Duyarlılığın kaynağıdır. Sadece insanlarla sınırlı kalmayıp, tüm nesnelerde mevcuttur. Bunun yanında nesnelerde ruhu, kelimelerde anlamı temsil eder.

Japonlarda Tanrı – Kami

Japonlar eskilerde Batı’da Tanrı olarak adlandırılan varlığı, somut belli bir şekli, biçimi olmamasından dolayı “mono” (niteliği ve niceliği bilinmez şey, nesne, varlık) kavramıyla ifade etmekteydiler. Yer ve zamana göre değişik şekillerde veya olgularda varlığını hissettirdiği ve kendini gösterdiği düşünülürdü. Zihinle kavranması mümkün değildi. Belli bir işle, faaliyetle ya da şekille kendini belli etse de bu onun görünen sadece bir kısmıydı. Varlığının esası bilinemezdi.  Şinto’nun ilkel şekilde, Kami yerine mono(gözle görülmeyen, ne olduğu bilinmeyen ancak kendini bir şekilde hissettiren şey) kavramı vardı. Mono’nun insanın iç dünyasındaki temsilcisi ise “tama”’ydı. Akılla kavranması mümkün olmayan ancak var olduğu şüphe götürmeyen mono, dünya sahnesinde belirdiğinde “yaorozu” (sekiz milyon) sıfata sayıya sahip olmaktaydı.

Kami’nin başlıca belirlenimleri:

  • Amaterasu (göğü yöneten, güneş tanrıçası), Tennoo’nun (imparator) atası olduğu düşünülen kamiler.
  • Yama-no-kami (dağın tanrısı), umi-no-kami (deniz tanrısı) şeklinde tabiatın kutsallaştırıldığı kamiler.
  • Atalar içerisinden ünlü ve kahraman şahsiyetler. Kamileşmiş insanlar.

Kutsallık günlük yaşamın bir parçasıdır. Tabiat, kutsallık, kami birbirinden ayrılmaz şeylerdir. Japonlar kainatın yaratıcısı olup olmadığı tartışmasına ciddi olarak girmemişlerdir. Ancak Japonca’da Kamiyo-Sokkon tabiri bulunmaktadır. Yaratılışın ilk evresinden (sadece Kami’nin olduğu dönemden) bu yana geçen zaman bir an’dan ibarettir. Şinto’da buna “nakaima” derler. Yaratılış anının, Tanrı’nın varlığının halen şimdi-burada gözümüzün önünde devam etmekte, hissedilmekte olduğunu ifade eden tabirdir.

Japonların Yaşam Öğretileri

Kami’nin ve tabiatın kutsallaştırılması içinde bulunan tüm varlıklara özeni ve saygılı davranmayı beraberinde getiriyordu. Anın kendisinin, olduğu haliyle kabullenilmesi ve anın içinde erimek gerekiyordu. Anın kendisiyle bir bütün olmak… Bu bakış açısı, Japonya’nın çeşitli seromanilerini, ritüellerini ve yaşam öğretilerini doğurmuştur.

  • Kintsugi, kusuru kucaklayış öğretisidir. Kusurun da varlığa tabii olduğunu vurgular. Örneğin kırılan bir vazo, toz altınla yapıştırılarak, onarılarak kusurlarının göz önüne çıkarılmasıyla, kırılan yerlerin varlığa içkin olduğunu ve kusurluluğun kötü olduğu imajını farklı bir noktaya taşımışlardır.
  • Vabi-Sabi, kelimeleri birarada kullanmak suretiyle, Japon estetiğinin temeline atıfta bulunucu bir kavramı oluştururlar. Budizm’in geçicilik ve boşluk düşüncesinden beslenmiştir. Sade ve yalın şeylerle de mutlu olmayı dile getirir. İdeal olan lüksü ve gösterişi ruha yaşatmaktır, maddi lüksü yaşamak değildir. Japonların, ruhlarını (kokoro)  okşadıkları estetik ve psikolojik bir anlayış söz konusudur.
  • Shinrin Yoku, orman banyosu diye de bilinmektedir. Doğayla bütünleşmeyi içerir. Ormanda yürüyüş yapmak, bir ağaca sarılmak veyahut evinize doğayı getirmek;  denizden gelen bir kabuk veyahut bir bitkiyi evinize alarak doğadan kopmamak gerektiğinin öğretisidir.
  • İchigo İchie deyimi sadece şimdilik, ömür boyu bir kez olarak çevrilebilir. Yaşanan anın sadece bir kez olduğunu ve o anda olmanın, anla iç içe olmanın hatırlatısıdır. Zen Öğretisi’nin pratikleri de bu bakış açısına dayanmaktadır. Japonların çayı demleme seremonileri (sadou) vardır. Çay demlemek onlar için an ile bütünleşme ve ana saygı ritüeline dönüşmüştür. Samuray geleneklerinin, kılıç veya okla bir olma bakış açısı, varlığı, anı, özneyi bütünleştirmeyi amaçlamaktadırlar.
  • Kaizen, her zaman daha iyisini hedeflemeyi vurgular. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Japonya’nın Batı’yla haşır neşir olması ve şirketlerin birbiriyle rekabet içine girmesiyle başvurulan bakış açısıdır. Kaizen, yaptığınız her şeyi organize etmenize yardımcı olan bir Japon verimlilik öğretisidir. Kısacası, “sürekli daha iyisini hedeflemek, sürekli daha da iyileştirmek” anlamına gelir ve her yerde, her işte uygulayabileceğiniz zihinsel bir durumdur aslında. “Daha iyi olma konusunda daha iyi olun!” der kaizen. Her şeyi düşünmenin ve organize etmenin bir yoludur.
  • İkigai, uzun yaşamanın sırrıdır. Yaşama sebebini bulan insan, mutluluğun kendisini hayatına uyarlamış demektir. İkigai, varlık nedenidir. Her sabah yataktan kalkmak için, bir sebebinin olması ve bunun senin benliğine uygun olmasını böylelikle mutlu bir yaşam sürmenin anahtarı olduğunu söyler.

Kaynakça:

  • Japon Felsefesi- Günhan Özhan
  • Otuzbeş Doğu Filozofu – Diane Collinson