Elisabetta Sirani, Timoclea Tablosu Üzerine…
Elisabetta Sirani, Timoclea uccide il capitano di Alessandro Magno (1659)
Elisabetta Sirani (8 Ocak 1638 – 28 Ağustos 1665), 27 yaşında açıklanamayan sebeplerle ölen İtalyan Barok ressam ve matbaacıydı. Erken modern Bologna’da kadınlar için bir akademi kurmuş öncü bir kadın sanatçıydı.
Elisabetta Sirani, Plutarchus’un Mulierum virtutes ( “Kadınların Erdemleri“) ve Büyük İskender biyografisinde geçen bir hikayeyi resmetmiştir bu eserinde.
(Kadınların Erdemleri: Geçmişten gelen ‘erdemli’ kadın ve kadın gruplarından örnekler vererek, erkek ve kadın erdeminin birliğini ve kimliğini göstermeyi amaçlar.)
Plutarchus’un aktardığı hikaye şöyledir;
“İskender’in güçleri MÖ 335’teki Balkan Seferi sırasında Thebes’i aldığında , Trakya kuvvetleri şehri yağmaladı ve Trakya kuvvetlerinin bir kaptanı Timoclea’ya tecavüz etti. Ona tecavüz ettikten sonra kaptan, gizli bir hazine bilip bilmediğini sordu. Timoclea onu bahçesine götürdü ve kuyusunda saklı bir hazine olduğunu söyledi . Trakyalı kaptan eğilip kuyuya bakınca Timoclea onu kuyuya itti ve sonra kaptan ölene kadar ağır taşları kuyuya fırlattı.
Daha sonra Trakyalı askerler tarafından ele geçirildi ve İskender’in önüne getirildi. Büyük bir haysiyetle davrandı ve ona erkek kardeşinin, MÖ 338’de Chaeronea Savaşı’nda “Yunanistan’ın özgürlüğü için” ölen , İskender’in babası Makedonyalı Philip tarafından mağlup edilen Theban Kutsal Grubu’nun son komutanı Theagenes olduğunu söyledi. İskender Timoclea’dan o kadar etkilenmişti ki, onun ve çocuklarının serbest bırakılmasını emretti ve Trakyalı kaptanı öldürdüğü için cezalandırılmadı.“
Elisabetta Sirani bu eserinde; seçtiği kapalı, kasvetli ortama tezat oluşturacak şekilde canlı bir aydınlatma kullanmıştır. Ve seçtiği canlı renklerin güçlü, net fırça darbeleriyle buluşması sonucu, bizi hikayenin gerçek zamanlı bir izleyicisi olarak hissetirmeyi başarıyor.
Timoclea’nın duruşuna ve yüz hatlarına geldiğimizde; kendinden emin, kararlı ve sakin duruşu ile aslında Elisabetta Sirani kadına ilahi bir form yüklüyor. Tablonun genel hikayesi ve görünüşü bir intikam tablosu tasviri gibi olsa da; Timoclea’nın dingin sakinliği, öfkeden arınmış yüzü, kararlılığı bu noktada Sirani’nin amacının; kadın ruhunu öfkeyle hareket etmek yerine, ilahi bir dokunuşla tanrısallaştırarak Themis ve Nemesis’in adaleti haline getirmek olduğu görülüyor. Yunan tanrıçası Themis; “ Öfkeli veya cezalandırıcı değildir. Ona yeteri kadar saygı gösterilmediğinde veya adaletsizlik yapıldığında, o sessiz kalır ve onun yerine Nemesis gerekli karşılığı, cezayı verir.” Nemesis ise ilahi cezanın ruhudur, kelime anlamı olarak “hak ettiğini vermek” anlamına gelmektedir.
Tabloda kuyunun duvar detaylarına indiğimizde, mitolojik figürleri görebiliyoruz. Sağ tarafta; kadın ve erkek yüzleri birbirlerine dönük ve aksi yönde birbirlerinden koparılmak istenircesine bir etkiye sahipken, birbirlerine kenetlenmiş haldeler. Tasvirlerin çıplak oluşu; Antik Yunan’da toplumsal kimlik için bir araç olarak kullanılan çıplaklığın, özgüven ve toplumsal güç ifadesinden geliyor. Burada kadın ve erkek arasındaki olması gereken sosyo-politik güç dengesini görebiliyoruz.
Sol tarafta ise Nymphe’lere ( Yunan mitolojisi’nde yeri ve denizi dolduran sayısız çokluktaki dişi, tanrısal varlıklardır.) saldıran bir Sentor ( yarı insan- yarı at) tasviri görüyoruz. Sentorler kötü ve vahşi bir kavim olarak efsanelerde yerini almıştır. Kuyunun duvarına işlenmiş resimde bir Sentor’un yere düşmüş vaziyette, Nymphe’lere karşı kaybedişini izlemekteyiz. Timoclea’nın askeri attığı kuyunun üzerinde bu motiflerin işlenmiş olması, onun tasvir edilişine yapılan ilahi dokunuşları destekliyor.
Ve Elisabetta Sirani; bizi zamanda kısa bir yolculuğa çıkarıp, o an’lara tanıklık ettiriyor…