Max Scheler Felsefesi ve İnsan Nedir?
Batı Felsefesi,  Felsefe

Max Scheler | İnsan Nedir? | Dünya, Ben ve Tanrı Bilinci

Max Scheler…

‘İnsan nedir?’ sorusunu bize sorduran aslında cevabını bilmesine rağmen zihnimizin bize karşı bir oyunu mudur? Böyle olsa bile neden bu sorunun cevabını başka yerlerde aramaktayız? İşte felsefe tarihi boyunca bu sorulara farklı bakışlara sahip olan birçok filozof cevap aramıştır. Öyleyse felsefe tarihinde düşüncelerine en çok başvurduğumuz Platon ve Aristoteles’den bu konuda yardım isteyebiliriz.

Öncelikle Platon’a baktığımızda, onun insana dair yapmış olduğu açıklamalarda şu nokta dikkat çekmektedir: Bu açıklamalar hep başka bir amaç ve ulaşılmaya çalışılan başka bir bilgi için hazırlık niteliğinde olmuştur. Örneğin “Politeia” adlı eserinde tartışmaya konu olan ‘Adil kişi kimdir? Adil bir siyasal düzen nasıl olur?’ gibi sorulan sorular aslında ‘Adalet nedir?’ sorusunu yanıtlamak için sorulmuş sorulardır.

Aristoteles’e baktığımızda ise, “İnsan nedir?” sorusunun etik ve siyaset sorunları bağlamında ele alındığını görmekteyiz. Ona göre siyasetin amacı; yurttaşların iyi olmalarını sağlamak olduğundan yurttaşların nasıl iyi ve mutlu olacağını araştırma görevi de en başta siyasetin üzerine düşmektedir.

Düşünce tarihi boyunca genel bir kabul görmüş olan; insanın bir yandan duyulur dünyası varlığı olduğu, diğer yandan ise düşünce dünyası varlığı olması, ona özgürlüğe açılan kapının anahtarını vermektedir. Çünkü akıl sahibi varlığın istemelerinin, doğanın nedenselliği tarafından belirlenmemesinin olanağını verir ve bunun sonucu olarak da “Saf Akıl” tarafından yani içinde ahlak yasasının belirlenebilmesinin olanağını taşıması, onun özgürlüğünün koşulunu oluşturmaktadır. İnsanı, insan yapan şey ve onu diğer canlılardan ayıran en önemli fark; tam olarak burada bahsedilen “nedenselliğe karşı gelebilme olanağı”na sahip olmasıdır.

MODERN DÖNEMDE İNSAN SORUNSALI

Düşünce tarihinin hiçbir döneminde insan, kendisi için günümüzdeki kadar sorun olmamıştır. Birbiri ile hiç ilgilenmeyen bilimsel, felsefi ve teolojik antropolojilerimiz var. Ancak hala insanın ne olduğuna ilişkin üzerinde uzlaşabildiğimiz bir düşünceden yoksun bulunmaktayız. Bu dönemde insanı araştıran bilimlerin giderek çoğalması, insanın ne olduğunu aydınlatmaktan çok belirsizleştirmiştir.

Bugün kültürlü bir Avrupalıya ‘insan’ denince ne düşündüğü sorulduğunda zihninde birbiriyle bağdaşmaları tümüyle olanaksız olan üç ayrı düşünce ortaya çıkmaktadır:

Birincisi: Adem ve Havva, yaradılış, cennet ve cennetten kovulma gibi Yahudi – Hıristiyan geleneğinin insan düşüncesidir.

İkincisi: Antik Yunan düşüncesidir; buna göre insanın akıl, logos, phronesis, ratio sahibi bir varlık olarak görülmekte; bu sayede dünyada ilk kez insanın “Ben” bilincine sahip olması ona kendine özgü bir yer kazandırmaktadır. Her şeyin temelinde yatan insanüstü bir akıl olduğu ve tüm diğer var olanlar arasında yalnızca insanın ondan pay aldığı öğretisi, bu düşünceyle yakın bir ilgi içindedir.

Üçüncüsü: Doğa bilimlerinin ve genetik psikolojinin çoktandır gelenekselleşmiş olan, insanın yeryüzündeki gelişimin en son ürünü olduğu düşüncesidir; buna göre insan, hayvan dünyasındaki daha az gelişmiş benzerlerinden yalnızca insanın dışında da bulunan enerji ve yetilerinin karışımındaki karmaşıklık derecesiyle ayrılmaktadır.

TİNSEL BİR VARLIK OLARAK İNSAN | Max Scheler

Max Scheler açısından bakıldığında, “Tin”e sahip bir varlık olması bakımından insan, çevreye bağımlı değildir; o, ‘dünyaya açık bir varlıktır’. Bu varlığın artık bir dünyası vardır. “Tin”e sahip bir varlık olarak insan, kişi olduğu kadarıyla kendisini aşabilir; sanki dünyanın dışındaymış gibi, her şeyi, bu arada kendisini de kendi bilgisinin nesnesi yapabilir. Böylece “Tin” varlığı olarak insan, canlı bir varlık kendisine ve dünyaya üstün bir varlıktır. İnsanın tüm edimlerini kendisinden yola çıkarak gerçekleştirdiği, insanın kendi bedenini ve ruhunu, bütün olarak dünyayı nesneleştirdiği merkez, doğal olarak bu dünyanın bir parçası olamaz, onun bu dünyada bir yeri ve zamanı da olamaz. Bu merkez olsa olsa en üst varlık temelinde bulunabilir. Tin’in merkezi, kişidir. Bu edimlerin gerçekleştiricisi, Tin’in taşıyıcısı olan “kişi”, ne nesne edinilebilecek bir varlık ne de şeysel bir varlıktır. Tin, tinsel edimlerden oluşur. Tin, saf aktüelliktir, yalnızca edimlerinin gerçekleştirilmesiyle varlık kazanır. Onu bilmek, ancak onun edimlerini gerçekleştirmekle mümkündür.

Saf biçiminde Tin, başlangıçta tümüyle güçten, kuvvetten ve aktiflikten yoksundur. Tin, kendisine gereken enerjiyi itkilerden, itkilerin bastırılmasından sağlamaktadır. Bu nedenle en küçük bir güç ve etkinlik için Tin, vazgeçme edimine, itkilerin bastırılmasına ve aynı zamanda yükseltilmesine gereksinim duymaktadır.

Kendisini doğanın dışına çıkarıp “Ben neredeyim? Benim yerim neresidir?” diye soran bir varlık, artık “Ben, beni çevreleyen dünyanın bir parçasıyım” diyemez; çünkü onun Tin’inin ve kişiliğinin o andaki varlığı, bu dünyanın üstündedir. Dünyayı ve kendisinin durumunu kavrayan insan, Tanrıyı da kavrayacak, bu sayede onun biçimsel bilincine erişebilecektir. Bu nedenle Max Scheler, “Dünya, Ben ve Tanrı bilinci, ayrılmaz bir yapıya sahiptir” demektedir. Ona göre, insanın kendisini ortaya koymadan kuramsal kesinlikler araması boşunadır.

 “Kişinin kendisini ortaya koymasıyla var olanın varlığını bilme olanağı ona açılmaktadır.”

Max Scheler’e göre kendi başına varlığın, bilinebilen her iki özelliği, İtki ve Tin, yalnız insanda birlikte bulunmaktadırlar. Bir anlamda insan, onların buluşma noktasıdır. Dünyanın kendisine göre kurulduğu Logos, insanda birlikte gerçekleştirilebilen bir edim olmaktadır. İnsan tinsel edimleriyle hem insan olmanın hem de Tanrısallığın gerçekleşmesini sağlamaktadır. Bu nedenle Scheler, insan ve tanrı olmanın baştan beri karşılıklı olarak birbirine gereksinim duyduklarını söylemektedir.

HAYIR DİYEBİLEN VARLIK: İNSAN

Bu dünyayı gerçekliğinden soyma edimini, yalnızca bizim “Tin” dediğimiz şeye sahip olan varlık gerçekleştirebilir. Çünkü yalnızca Tin, bedenin saf istemelerine engel olabilme olanağına sahiptir. İnsan, Tin’e sahip olmasıyla, içini şiddetli bir korkunun kapladığı, kendi yaşamına karşı, ilke olarak kendi tepkisel itkilerini baskılayarak çileci bir şekilde davranabilir.

Max Scheler’e göre, gerçekliğe her zaman tiksindiği ve kaçtığı yerde bile evet diyen hayvan ile karşılaştırıldığında; insan, “hayır” diyebilen ve yaşam karşısında çileci davranabilmesiyle çıplak gerçeklik karşısında ebedi isyankardır.

“Gerçeklik, yaşantısı bizim dünyaya ilişkin her türlü tasarımımızdan sonra değil, önce verilmiştir.”

Kaynakça:

  • Max Scheler – İnsanın Kozmostaki Yeri
  • Takiyettin Mengüşoğlu – Nicolai Hartmann ve Fenomenoloji