Sanat

Rönesans Sanatı ve Orta Çağ – Leonarda da Vinci’nin Gizemi

Rönesans Sanatı, Orta Çağ’ın karanlığıyla, yeniliklerin baş gösterdiği Reform Dönemi’nin arasında yer almaktadır. Kelime anlamıyla başlarda dini bir terim olarak “yeniden doğuş” anlamında kullanılmaktaydı. Günümüzde ise; İtalyanca ”Rinascita/Rinascimento” ve Fransızca “Rönesans” sözcüğünü dönemin özellikleri itibariyle “günahlardan arınma” olarak anlıyoruz. Rönesans Dönemi İtalya’da 14. ve 16. yüzyılları arasında öncelikle sanat akımı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hümanizm akımının insanı sahneye almasıyla yepyeni bir çağın kapıları aralanacaktır.

Orta Çağ’ın feodalitesinin zayıflamasıyla sanat kendini kilisenin sahipliğinden azade etmeye başlayacaktır. Din baskısını çok fazla önemsemeyen üst sınıf insanların sanat icra eden insanları desteklemesiyle sanatçılar daha özgür hareket edeceklerdir. Sanat artık kilisenin hükmünden kraliyet ailesinin ellerine bahşedilmiştir. Üst soylulara özel resimlerin yapılmaya başlanması “birey”in zeminini hazırlayacaktır.

Orta Çağ ve Rönesans Sanatı

Orta Çağ, Yunan ve Roma’ya dair her şeyi yok sayıyordu. Bu yok sayışın temel kökeni barizdir ki onların pagan olan din anlayışıydı.

14. yüzyılın önemli bilgini olan İtalyan şair ve Latince eğitmeni Francesco Petrarca Hıristiyan ve Yunan dünyasının düşüncelerini uzlaştırmaya çabalamaktaydı. Antik Yunan bakış açısını geri getirmeye uğraşıyordu.

Sanat, Orta Çağ döneminde kilise için yapılırdı ve sanatı saran gotik akımıydı. Sanatın kiliseden kraliyet ailesine geçişiyle gotik akımı yerini barok tarzına bıraktı. Ve barok sanatının öne çıkmasının yanında doğaya olan merakın artmasıyla doğa da ilk olarak resmedilmeye başlanacaktı.

Hümanizm akımına büyük ölçüde katkı sağlayan resim biçimi, İsa ve Meryem figürlerinin aksine insan portrelerine dönülmesiydi. Sanatçılar artık portre biçimine yönelebiliyordu. Bu biçim yeni ortaya çıkan hümanizme, bireyciliğe ve böylesine iyimser, kendine güvenli bir çağın o ihtişamlı egoizmine hitap ediyordu.

Rönesans Sanatı: Perspektif

Dönemin bilimi özellikle matematik ve fizikle ilgili gelişmeleri sanatı da etkileyecek ve sanata perspektif bakış açısı kazandıracaktı.

Perspektifin önemli ismi “Filippo Brunelleschi” mimar, heykeltraş, mühendis ve matematikte uzmandı. Filippo perspektifi Florensa Katedrali’nın kubbesiyle icat etmiş sayılırdı.

Orta Çağ Sanatı’nda mekan tasarımı belirsiz ve figürler önemsizdi. Mekanın boyut kazanması ve figürlere önem yüklenmesiyle kompozisyonun kahramanı artık dini figürler değil, insan olacaktı. Ve böylelikle hümanizmin temelleri atılmaya başlanmıştı. İnsanın merkeze alınmasıyla, insanın güzelliği ilk kez resmediliyordu.

Heykeltraş Sanatçıları: Donatello ve Michelangelo

Ve sahneye Donatello çıkacaktı. Michelangelo olmasaydı dönemin en önemli heykeltıraşı sayılabilirdi. Donatello Yunan ve Roma stilini kullanarak Davut’u temsil eden bronzdan bir heykel yapmıştı.

Michelangelo ise; tek bir şeye ilgi duyuyordu. İnsana. İnsan en trajik varlıktı. Ve Michelangelo’nun sanatı Bakir Meryem’in acılarından değil; insanın acılarından beslenecekti ve onların kurtulma gücünü, sabrını, derdini sanatına dökmek için ilk kol sıvayanlardandı.

Leonarda da Vinci’nin Gizemi

Leonarda da Vinci, Rönesans Sanatı ’nın olmazsa olmazlarından belki de adını en fazla duyuran ressamdı. Ressamlığı “Mona Lisa” eserinden dolayı en bilinen yönüydü ancak o dönemin filozofu, astronomu, mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı, botanisti, jeoloğu, kartografı, yazarıydı.

Çoğu alanda eserler yazmış ancak hiçbirini tamamlamamıştır. Bu sebeptendir ki  “da Vinci” çözülmesi gereken şifreli bir yazar olarak kalmıştır. Onun yüzlerce çalışmasına başlamış ve bitirememiş olmasının sebebi zihninde bütün yeteneğine rağmen onu esas rotasından saptıran bir şeyin oluşuydu. Vahşi ve kaba şeyler onu büyülemişti. Bir örümcekte Medusa’yı, bir su damlasında tüm evreni görmüştü.

Leonardo da Vinci ruhun ressamıydı. Ona göre dünyanın kerameti bilginin sırlarında gizliydi, tüm doğa onun ilgi alanı içindeydi, her şeyi gözlemliyor ve araştırıyordu. Resim yaparken onu büyüleyen tek şey vardı: Ruh! Beyni parçalara ayırarak zihni soymak, erkek ve kadınları kendilerini sergileyen pozlarda çizmek, beklenmedik bir anda kişiliğin gizli sırrını yakalamak…

Leonarda belki Verrocchio’nun stüdyosunda belki de çocukluğunda tanıdığı bir kadının yüzünde gördüğü gizemli bir gülümseyişin büyüsünden yaşamı boyunca kurtulamadı. Ve bu yüzden ilk resimleri gülen kadınlardır. Vaftizci Yahya, Dionysiud, Leda, Kayalıklar Bakiresi, Azize Anna ve Mona Lisa’nın dudaklarında hep aynı gülüş vardır. Leonardo’nun anlatmak istediği nedir peki?

Vasari’ye göre;

 “Bu gülüş öyle hoştu ki insandan daha ilahi güzellikte bir şeydi.”

“Luther’in Kitab-ı Mukaddes’i gibi, ressamlarında insanlara telkin etmek için, kendilerince o derece kutsal öğretileri vardı: Bu dünyada neşe ve zevkin eşlik ettiği şeyler, yani insan yaşamının ihtişamı, güzelliği, kerameti ve yüceliği. Onlar dünyanın gel-gitlerinde suların kabarışını büyük bir hevesle izlerken, onda kendinden geçiren bir keyif bulmuşlardı. Çıplak insan bedenini iğrenç değil, güzel kabul etmişlerdi!”

Dönemin önemli eserleri

  • Son Akşam Yemeği- Leonarda da Vinci
  • Mona Lisa – Leonarda da Vinci
  • Vitrivius Adamı – Leonarda da Vinci
  • Davut – Michelangelo
  • Adem’in Yaratılışı – Michelangelo
  • Venüs’ün Doğuşu – Sandro Botticelli
  • Urbino Venüsü- Titian
  • Üç Cazibe – Raffaello
  • Atina Okulu –Raffaello
  • Venüs ve Adonis –Tiziano

“…Ancak bir çağın büyüklüğünü bize olan uzaklığıyla değil kendi başarılarıyla, şairlerinin ne düşler kurduğu ve güçlü insanlarının neler başardıklarıyla değerlendirirsek, 16. Yüzyılın önemini ancak o zaman gereğince kavrayabiliriz.”