Vedalar
Doğu Felsefesi,  Felsefe,  Hint Felsefesi

Vedalar ve Vedik Felsefe – Politeizmden Panteistik Monizme

Veda sözcüğü, Sanskritçe bilgi anlamına gelen “vid” kökünden türemiştir. Geleneksel Hindu inancına göre Vedalar adıyla bilinen metinlerin tamamı, dumanın ateşten çıkmasına benzer biçimde Brahman’dan bir nefes şeklinde sudur etmiş; öncelikle rişi adı verilen bilgelere ilham edilen bu düşünceler, uzun yıllar sözlü olarak aktarıldıktan sonra yazıya geçirilmiştir. Dolayısıyla gerçek Veda/Vedaların ne başlangıcı ne de yazarı vardır. Çünkü onlar, her kalpanın (zaman dilimi) evvelin de ortaya çıkan ve sonunda gözden kaybolduktan sonra yeni bir kalpada yeniden zuhur edegelen ezeli-ebedi nitelikteki gizemli ve sırlı ifadelerdir.

Zira bütün kutsal yazıların kaynağı olan Brahman, İslamiyetteki anlamda kişisel sıfatlara sahip zât bir varlık olarak değil, her türlü insani vasıftan yoksun “ezeli bir enerji veya ilk madde” şeklinde tasavvur edilir. Vedalar hem Hinduizm, Budizm ve Caynizm gibi Hint dinlerinin kökenlerini ve ilk biçimlerini öğrenmek, hem de günümüz Doğu veya Uzak Doğu düşünsel ve dinsel kültürünü anlayabilmek için temel başvuru kaynaklarımızdır.

Müller, Vedalar’ı “manevi bilgi şarkıları” olarak adlandırmaktadır. Dört temel Veda vardır. Bunlar;

 1- Rig-Veda (İlahi Bilgisi),

 2- Sâma-Veda (Melodi Bilgisi),

 3- Yacur-Veda (Kurban Bilgisi)

 4- Atharva-Veda (Sihir Bilgisi)’dır.

Şruti ve Smriti

Hint edebiyatı, Şruti ve Smriti olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Şruti sözcüğü “söylenmiş” anlamına gelmektedir ve ezber yoluyla, ağızdan ağıza yayılmış olan kitapları ifade etmektedir. Smriti sözcüğü ise “hatırlanmış” anlamına gelmektedir ve yazılı geleneksel bilgileri ifade etmektedir.

Hem dört Veda, hem de Brahmanalar, Aranyakalar ve Upanişadlar, Şruti çatısı altında toplanmaktadır. Mantralar, şiir formunda kaleme alınmış duaları veya çeşitli tanrısal varlıklara yöneltilen övgüleri ihtiva edip, Veda İlahileri diye meşhur olmuş iken, Brahmanalar ise, mensur biçimde yazılmış olup dinî emir ve yasakları kapsamaktadır. Upanişad veya Aranyaka diye bilinen kutsal yazılar ise om hecesinin sırrı, Brahman ve atmanın mahiyeti ve aralarındaki ilişki biçimi gibi doğaüstü ve soyut konuların tartışıldığı felsefi düşünceye kaynaklık eden eserlerdir.

Smriti ise “İtihâsa, Purâna ve Şastra” olmak üzere üç farklı metin türünden oluşmaktadır. Bu grup içerisindeki kitaplar ise dinsel ve mitolojik açıdan son derece zengin metinlerdir. Bu ikincil türden yazılar, Upanişadlar’da ifade edilen, Vedalar’ın esas felsefi yaklaşımlarıyla herhangi bir zıtlık barındırmamaktadır. Bu metinler, bu felsefi yaklaşımlarda bahsedilen hakikatleri topluma, bireye ve dönemin değişen koşullarına uyarlamaya çalışmışlardır. Ayrıca Hint düşüncesinde kutsal ve önemli sayılan, tören uygulamaları, bilim, sanat gibi konuları içeren diğer metinler ise “Sûtralar, Vedângalar, Upavedalar ve Mezhepsel Eserler (Samhitâlar-Agamalar-Tantralar)” olmak üzere dört gruba ayrılan eserlerdir.

Vedalar ’da Mitos

Vedalar, Hinduizm’in mitsel anlayışının kaynağıdır. Vedalar’da bahsedilen tanrıların sayısı belirsizdir, fakat bazen otuz üç olarak sayılır. Bu otuz üç tanrı da üçlü şekilde gruplara ayrılır:

 1- Gök Tanrıları (Mitra, Varuna vs.),

 2- Hava Tanrıları (Indra, Marutlar vs.)

 3- Yer Tanrıları (Agni, Soma vs.).

 Veda dönemindeki tanrılar doğaya çok yakındır, fakat Yunan Mitolojisi’nden farklı olarak bu tanrılara şahsiyet atfedilmemiştir. Vedaların tanrılarının tasviri, durdurulmuş antropomorfizm ve gayrişahsi bir tavır takınır. Doğa ve evrene tekil güçler olarak bakılmasının yanında görünenin ardındaki görünmeyen, asıl olan hakikati, ilkeyi, gücü aramaya girişildiği görünmektedir.  

Evrenin ve Ahlakın Düzenleyicisi – Rta Anlayışı

Mantralar’da göze çarpan bir diğer önemli yaklaşım, “rta anlayışı”dır. “Rta, Rig-Veda’nın birçok ilahisinde söz konusu edilen ve kainattaki topyekun düzeni, ahengi ifade eden, değişmez nitelikteki evrensel ve ezeli bir kanundur.”  Karma Yasası ve Dharma hedefinin kendisinden türediği bu  anlayış önceleri doğal olaylar düzenini ifade etmekteyken daha sonra ahlak düzenini de ifade etmeye başlamıştır. Bu nedenden ötürü bu anlayış, tanrıların hem evrenin düzenini hem de ahlakın düzenini sağladığını kabul eden bir anlayıştır.

Rta düşüncesinde, evrenin düzenleyicisi olan tanrıların bazıları, dönemin mevcut durumuna göre ön plana çıkmıştır. Bazı dönemlerde barışı temsil eden Varuna, bazı dönemlerde savaşı temsil eden Indra’nın liderliği baskın olmuştur.  Fakat sonuç itibarıyla tanrıların tümünün eşit derecede rtanın savunucusu oldukları kabul edilmiştir. Döneme göre yüceliği artan tanrının, zamanla daha yüce olduğunu kabul ettiği tanrılara yerini bıraktığı kabul edilir.

Ara Bulucu Rişiler/Brahmanlar

Rişiler, tanrılar ile konuşabilen, dünya nimetlerinden el etek çekmiş, tinsel ödüllere sahip olduğu kabul edilen, bilge olduğundan dolayı insanlar için en iyi şeyleri bildiği düşünülen, başkalarını aydınlatarak, onların yinelenen ölüm ve tekrar doğum döngüsünden kurtulmalarına yardımcı olan bu bilge kişiler, aynı zamanda bahsedilen kurban ayinlerini, Vedalarda belirtildiği şekilde icra ederek kutsal ateşteki tanrılara takdimde bulunurlar ve fiziki dünyanın devam ettirilmesini, koruyucularına yardımcı olmalarını dilerler.

Rişilerin kurtuluşuda, kast sistemindeki diğer tabakalardan kişilerin kurtuluşuda, sonucunda Rişilere bağlıdır. Vedaları sadece Brahman sınıfında olanlar okuyabilirler. Alt sınıflar ve kadınlar Veda metinlerini dinlemekten dahi men edilmişlerdir ki, iki kez doğma statüsüne de layık görülmemişlerdir. Bu alt sınıfların ve kadınların belli haklar elde edip, kast içerisindeki gidişatlara katılımlarının başlaması 20. yüzyılı bulmuştur.

Politeizm’den Panteistik Monizm’e

Vedalarda ilk olarak monoteizm anlayışına bakacak olursak, Vedalar’daki çok tanrılı inanç zamanla etkisini yitirmeye başlamıştır. Bu anlayış zamanla yerini tek tanrılı inanışa bırakmıştır. Başlangıçta doğal fenomenlerin açıklamaları tanrılar yoluyla yapılmıştır. Lakin tanrılar eksik kişileştirildiğinden dolayı, yani doğal olayların birbiriyle ilişkileri ve içsel benzerliklerinden dolayı tanrılar birbirinden ayırt edilemez bir hal alır. Bu yüzden artık bütün fenomenleri kontrol edip yöneten tek tanrı arayışı başlar. Böylelikle en güçlü tanrının en tepeye konulmasıyla ya da tüm tanrıların arasındaki temel gücün bulunmaya çalışılmasıyla monoteistik yaklaşım ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu yaklaşımın temelleri erken dönem Vedalar’ında da yer almaktadır.

Aynı zamanda Rig-Veda’da sorulan: “Tanrılar ve insanlar yok iken bu alemde acaba ne vardı?” sorusunun karşılığı olarak: “Alem mevcut olmadan varlıkla yokluk arasında bir şeyin mevcut olması lazımdır ve ne var ne de yok olan bu şeyin de yaratıcı bir kuvvet olması gerekir. Bu alemin ne olduğunu bilen herhalde biri vardır; yoksa yok mudur?” şeklinde düşüncelerin bulunması, felsefi bir monoteizm anlayışına yönelmenin söz konusu olduğunu göstermektedir.

Vedalar’da, ”Pracapati” adıyla geçen tanrı, “Ana Tanrı” olarak ifade edilir. Bu tanrı, diğer tanrıları da içermektedir. Vedalar’daki bu tüm tanrıları içeren tek tanrı yaklaşımı, daha sonra Upanişadlar’da bariz olarak Prâna, yani “tanrılaşmış nefes” anlayışına dönüşmektedir ve Prâna her şeyin var edicisi ve yok edicisi olarak kabul edilmektedir.  Pracapati, yoğun çalışmalar sonucu kendisinden bütün tanrıları, insanları, zaman ve mesafeleri, fikir ve sözü tezahür ettirmiştir.

“İnsanlar onu İndra, Mitra, Varuna ve Agni, hatta güzel Garutman olarak isimlendirdiler. Hâlbuki hakikat tektir, azizler onu farklı isimlerle çağırmaktadırlar” (Rigveda, I, 169)

Vedalar’daki monoteistik yaklaşımlar genellikle monist yaklaşımlarla karıştırılmıştır, fakat ayrılan yönleri bulunmaktadır. Monoteizm düalist bir yapıya sahiptir ve doğanın dışındaki tanrıları tek bir tanrı haline getirmeye çalışmıştır. Fakat monizm, tanrıları ve doğayı tek bir hakikat olarak ortaya koymaya çalışmıştır. Upanişadlar’da gelişmiş olan bu yaklaşımın temelleri Vedalar’da yatmaktadır. Buna göre her şeyde var olan öz değişir gibi gözükür, fakat değişmez.

Karşılaştırma ve teşhis etmenin kullanıldığı bu arayış sonucunda, farklı olayların aynı kaynaktan geldiği ve bunların aslında aynı oldukları keşfedilmiştir. Bu şekilde tabiatı tanrıyla özdeşleştiren yaklaşım, panteistik monizm anlayışıdır. Bu düşüncede tanrı, doğayı aşan bir şey değildir. M. Müller, Rigveda’daki tanrı anlayışını politeizm değil, “Kathenotheizm” veya “Henoteizm” olarak isimlendirmiştir. Müller’e göre Kathenoteizm, çok tanrıcı bir yapı içerisindeki her bir tanrıyı, aynı ve tek tanrının farklı isimlerle çağrılması veya bu tanrılardan her birinin farklı zaman ve ortamlarda yüce tanrı olarak algılanması demektir.

“Bu tanrı bolluğunun ötesinde son bir gerçek, bir varoluş nedeni gizli olamaz mı?

Sakın bütün varlıklar tek bir kaynaktan çıkmış olmasın?”   gibi sorularla başlayan bir çaba sonucu çok tanrılı inanıştan zamanla düalist monoteizm anlayışına, monoteizmden de panteist monizm anlayışına doğru bir geçiş söz konusu olmuştur.  En son oluşan monist anlayış, Upanişadlar’da daha da geliştirilerek, Upanişadlar’ın temel felsefi yaklaşımlarından birini oluşturmuştur.

Vedalar Kozmogonisi

Evrenin oluşumu ve düzeni ki Veda metinlerinde dış dünyanın gerçekliği sorgulanmadan kabul edilmektedir. Dış dünyanın yer, gök ve atmosfer olarak üçe ayrıldığı ve her birinin kendine özgü ilahlar tarafından yönetildiği kabul edilmektedir. Tekçilik düşüncesinin vurgulanmaya çalışılmasıyla, fiziki olan ile fiziki olmayan arasında, düalist olmayan dünyada bir ayrım olmadığı yaklaşımı ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunun nedeni, esas gerçeklik ve bu gerçekliğin fiziki dünyada vücut bulmuş yönü – görüngüsel de olsa kavramsal ya da eylemsel de olsa – nitelik bakımından bir olması düşüncesidir.

Veda metinlerinde, fiziki dünyanın var olması ve varlık düzeniyle ilgili bulunan farklı açıklamalardan en önemlileri şunlardır:

I. İlk olarak suyun yaratıldığı ve geri kalan her şeyin ondan ortaya çıktığı görüşü.

(Buna benzer bir yaklaşım Brihadaranyaka Upanişad’da şöyle ifade edilmektedir:

“Başlangıçta algılanabilecek hiçbir şey yoktu. Ölümle her şey gizleniyordu – açlıkla; çünkü ölüm, açlıktır. İlk varlık olan ölüm, ‘Bir bedenim olsun,’ diye düşündü. Sonra ibadet ederek kıpırdandı. Onun böyle ibadet etmesinden su meydana geldi. Ve dedi ki: ‘Ben ibadet ederken (archate), doğrusu bana su (ka) göründü.’ Suya bu yüzden Ar-ka denir. Suya niçin Arka dendiğini bilenlere muhakkak ki su veya sevinç – vardır… Su, Arka’dır. Ve suyun köpüğü sertleşerek yeryüzü meydana geldi. Ölüm ona dayanıp dinlendi ve böylece dinlenip ısınan ondan ışıkla dolu olarak Agni (Viraj) peydahlandı.”

II. Bir evin inşa edilmesi gibi evrenin de tanrılar tarafından mı inşa edildiği düşüncesi.

III. Maddi dünyanın nereden geldiği hususunda hayret belirten (“Gerçekten ağaç nedir?”)  soruşturma.

IV. Dünyanın doğurulduğu ve Gök’ün ve Yer’in onun ailesi olduğu görüşü.

V. Aşkın bir varlıktan çıkan insan kurban edildiği takdirde, evrenin çeşitliliğinin malzemesini vermeye başladığını kabul eden görüş.

Tanrısal Materyal: Besin

Veda metinlerinde evrenin açıklaması yapılırken, evren içerisindeki en yüksek ilkenin besin olduğu belirtilmektedir; çünkü besinin, bütün nesnelerin kaynağı ve cevheri olduğu kabul edilmektedir. Canlı evren ve diğer canlı varlıkların oluşumunu sağlayan besin, madde ve gücü birleştiren” tanrısal materyal”olarak addedilir.

Vedalar ve Diyalektik

Ayrıca, özellikle Upanişadlar’da bahsedilmiş olan, fakat Veda metinleri içerisinde de kaynağı bulunan Maya’nın nesneler dünyası, hem asıl gerçeği gizleyen, hem de bu gerçeğin kendini ortaya çıkardığı yer olarak ifade edilmektedir. Bu anlayışa göre, fiziki dünya içerisindeki her şey maskedir ve her şey kendini ortaya çıkarma tavrı göstermektedir. Yaşam içindeki, ölüm, keder gibi karanlık yönler; hoşnutluk, mutluluk gibi aydınlık yönlerin dengeleyicileridir ve birbirlerini kapatan maskeler olmalarına rağmen birbirleri içinden kendilerini ortaya çıkarmaktadırlar. Bu durumdan ötürü evrensel düzen ve hayat yasaları mantıksal araçlarla anlaşılamaz. Bu yasaların mantıksal araçlarla anlaşılamamasının sebebi, onların diyalektik türden olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüzden doğanın unsurları aklın unsurları olmamaktadır ve mantık dışı olan sindirim organları gibidir.

Diyalektik, tanrısal ve ezeli güçlerden evrensel çokluğun meydana gelişini ve kişisel varlığı açıklamaktadır. Bu diyalektik zıtlık içindeki öz benlik (Atman) ve evrensel benlik (Brahman) birbiriyle paralellik göstermektedir. Burada kişi, kendi öz varlığıyla iletişime geçerek kozmik gücü ele geçirebilir. Bu paralellik içerisinde Vedalar’ın amacı, insanın, yaratıcıyı kendi benliğinde hissederek tanrısal gücü elde etmesi ve bütün korkularda ve mücadelelerde üstün olabilmesidir.

Üç Görev ve Reenkarnasyon

Hint düşüncesinin genel niteliği olarak vurgulanan ayinlerin yanında yaşam tarzının önemliliği hususu, Vedalar’da geçen çeşitli görevlerinin gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Bir kişinin dünya hayatındayken, bu hayattan göçmeden önce yapması gereken temel üç görevi vardır. Bunlar:

  • Kurban,
  • Bilgelere olan borç
  • Aile reisi olmak, oğullar yetiştirmektir.

 Kurban ile tanrılara karşı olan yükümlülük devreye girer ve insanları ve evreni var eden, koruyan, evrenin düzenini sağlayan, çeşitli nimetler sunan tanrılara karşı olan borç ödenmelidir. Bilgelere olan borç ise iyi bir veda öğrencisi olarak bilgi sahibi olmak ve kültürel mirası sonraki nesillere aktarmaktır. İnsanların öğreticisi ve yol göstericisi olan bilgelere karşı ödenmesi gereken borç, ancak bu şekilde ödenebilir. Son olarak aile reisi olmak ise ırka karşı olan borçtur. Bu üçüncü yükümlülükte aile kurulmalı, oğullar yetiştirilmeli ve var olmanın borçlu olunduğu ırk devam ettirilmelidir.

Ayrıca Vedalar’da, hakikate bağlılık, hemcinslerine merhametli olma, kendine sahip olma, komşuya ve arkadaşa cömert olma övülmüştür; cimrilik kınanmıştır. Bu metinlerde özgürlük, barış, mutluluk, ölümsüzlük gibi metafizik arzuların yanı sıra fiziki dünyayla alakalı maddi hoşnutluk ve mutluluğu verebilecek, toplumsal sorumlulukları gerçekleştirmeye dayalı sosyal yaşamla ilgili hedefler de bulunmaktadır.

Bunun dışında bütün hayvanlara iyi davranılması gerektiği, çünkü bu canlıların dünyasal mutlulukta yardımcı oldukları belirtilmektedir. (Bu öğütle, ritüellerini kan kurbanı anlayışıyla temellendiren bir kültür için barizdir ki kendiyle çelişmektedir.) Bu sebepten ötürü dünya mutluluğunu yaşamak tanrılara ve hemcinslere olduğu kadar hayvanlara karşı olan ödevleri de yerine getirmeye bağlıdır; çünkü insan diğer canlılarla uyumlu bir ilişki içerisinde olursa elde ettiği iç hoşnutlukla daha yüksek bir yaşama ulaşabilir. Lakin fiziki dünyayla ilgili elde edilmiş olan mutluluk, kısa süreli, geçici bir mutluluktur. Eğer fiziki dünyaya bağlı kalınır ve mutluluk bu dünyada aranırsa, Upanişadlar’da da öğütlenen özgürlük elde edilemez.

Purushartha: İnsanın Dört Amacı

Purushartha, Vedik Bilgelikte oldukça önemli bir kavramdır. Sanskritçe iki kelimeden oluşur; insan anlamına gelen purusha ve amaç anlamına gelen artha. Purushartha “insanoğlu’nun amacı” olarak tanımlanır. Veda’lara göre doğan her insan gerçeği aramanın ve kurtuluşa ulaşmanın tek yolu olan Purushartha’yı takip etmelidir.

İnsanların yaşamlarında dört amacı vardır. Bunlar en düşükten en yüksek önceliğe göre sırasıyla şöyledir:

1. Artha: refah ve ekonomik değerler

2. Kama: zevk, aşk, psikolojik değerler

3. Dharma: doğruluk, ahlaki değerler

4. Moksha: özgürlük, manevi değerler

Bu amaçlar, Maslow Piramidi’nin Hintli versiyonu gibidir. Kişi öncelikle rahat bir hayat için ekonomik özgürlüğünü elde eder. Sonrasında zevklerini ve psikolojik ihtiyaçlarını tatmin eder. Ahlaki değerleri ve doğruluğu, dharma’yı yani evrensel yasaları içselleştirir ve onlara uyar. Son olarak ise, neredeyse tüm Hint düşüncelerinin arayışı olan, mokşa’ya yani özgürlüğe, içsel refaha erişir.

Vedalar ve Sistemler Çağı

Vedalar içerisinde, Vedalar’a özgü bir özgür düşünceden de bahsedilebilir. Bu özgür düşünce de Vedalar’a zıt olan düşüncelerin Veda metinleri içerisinde ima halinde bulunmasıdır. Başka bir deyişle, ortodoks olarak nitelendirilebilecek bu metinler içerisinde heterodoks imalar bulunmaktadır. Vedalar içerisinde, Veda’nın genel düşüncelerine zıt bir şekilde bulunan görüşler, Vedalar’ın kendi içinde barındırdığı bu zıtlık durumu, zamanla felsefi okulların ortaya çıkmasına yol açmıştır.

 Hint düşüncesinin ilk izleri M.Ö.  1500 yıllarında yazıldığı ve en eski Hint kutsal metni olarak kabul edilen Rig-Veda’dadır. Upanişadlar ve Bhagavadgita’yı da içeren bu eski dönem yaklaşımlarından sonra Sistemler Çağı gelmektedir. Sistematik dönem içerisindeki yaklaşımlar kendi içlerinde “heretik ve ortodoks” olmak üzere iki farklı çatı altında toplanmıştır.

Heretik olarak kabul edilen, Vedaların otoritesini kabul etmeyen ateist, “nastika” olarak adlandırılan ekoller:

1- Budizm

2- Cayinizm,

3- Çarvaka (materyalizm),

Ortodoks olarak kabul edilen ekoller ise “astika” olarak adlandırılır ve bu ekoller için Vedalar otorite olarak kabul edilir. Bunlar şaddarşana (altı bakış açısı) ismiyle;

1- Nyaya,

2- Vaişesika,

3- Samkhya,

4- Yoga,

5- Purva Mimamsa,

6- Vedanta’dır.

Kaynakça:

  • Mysore Hiriyanna, Hint Felsefesi Tarihi
  • Rigveda Samhita – F.Max Müller
  • Upanişadlar – F.Max Müller
  • Rigveda –  İş Bankası Yayınları (çev. Korhan Kaya)
  • Hint Felsefesinin Temelleri – Korhan Kaya
  • Hinduizm – Korhan Kaya
  • Sanskrit Türkçe Sözlük – Korhan Kaya
  • Vedalar ve Kaynağı Üzerine – Ali İhsan Yitik /Hammet Arslan
  • FELSEFİ DÜŞÜNCENİN İLK METİNLERİ: UPANİŞADLAR (Yüksek Lisans Tezi) – Alper İPLİKCİ