Doğu Felsefesi,  Felsefe

Tasavvuf Öğretisi – “Parça Bütüne Aittir”

Tasavvuf Öğretisi ya da sufizm, İslam’ın ezoterik ve mistik yüzüdür. “İslam gizemciliği” de denilebilir. Temelinde Tanrı’nın “Bir” olması fikri yatar. Olan her şey ondan tezahür etmiştir. Tasavvuf’un teoriği birlik anlayışıdır. “Vahdet-i Vücut” öğretisiyle insan amacının, Tanrı ile bir olmak; beşeri varlığını Tanrı’nın varlığında eritmek olduğunu söyler. Pratik vehçesi itibariyle ise Tasavvuf, bir “aşk felsefesi”dir. İnsanın ilahi aşk amacıyla arınmasını, tevekkül etmesini, tefekkürde bulunmasını vs. temin edecek şekilde birtakım kapılardan geçmesini ve kamil insan haline gelmesini talep eder.

Psikolojik olduğu kadar, dini, epistemolojik ve ontolojik boyutları da içinde barındıran Tasavvuf Öğretisi, insanın nefsini, içindeki ilkel insanın dürtülerini kontrol etmeye çalıştığı, kamil insan olma yolunda gerçek olanı anlama çabasının olanaklarını gösterir. Tasavvuf bir disiplindir. Varma hali değil, olma haline ulaşabilme yolculuğudur. Hakikate varmak, Tanrı’da erimek…

“Tasavvuf, salih amel ve iyi ahlaktır.

Sufi, hiç olandır…”

Tasavvuf Öğretisi ’nin bin yıllık bir geçmişi vardır. İslam içeriğinin mistik bir yorumudur. Tıpkı Budizm’e dayanan Zen Öğretisi’nde ve Hinduizm temelli Yoga veyahut katı görüşlü hıristıyanlığın içinden yükselen gnostikler gibi kendi geldiği formun ötesine taşar. Temel öğretinin derinleştirilmesini ve mistikleşmesini benimseyenler, katı tutumu olan kilise ve müslüman kesimce işkencelere ve idama maruz kaldılar. Dini, sadece bir ideoloji olarak gören kişiler tarafından o dinin gerçek özünü yaşayanlar, düşman olarak görüldüler.

“Tüm yaratılmışlar, tüm dinler esasen birdir. Hepsi aynı kutsal gerçekliğin açığa çıkışıdır. Önemli olan; cami, kilise veya sinagoglarda yapılan ritüellerden çok, bu kutsal yerlere en iyi kalbin kapısından girilebileceğini anlamaya çalışmaktır. Her birimiz cenneti içimizde bulabiliriz. Neye bakacağımızı bilirsek… “ –Rumi

Tasavvuf Öğretisi ve Felsefe

Tasavvuf Öğretisi, ezoterik bir öğretidir. İçe kapalıdır ve içinde derinlik barındırır. Bu yüzden genellikle usta-çırak, mürşit-mürit ilişkisiyle aktarılmaktadır. Mürşidin, müride yola girmeye hazır olduğuna dair, el vermesi gerekir.

Tasavvuf konu olarak felsefenin alanına girmektedir. Ancak tasavvuf bir felsefi ekol değildir. Tasavvuf, felsefeden farklı olarak aklı yalnızca maddi dünyada delil olarak kullanır. Ancak metafizik âlemin anlaşılması için aklın yetersiz olduğunu iddia eder.

Tasavvuf Öğretisi’ne göre bilgi edinmenin üç kaynağı vardır. “Akıl, vahiy ve nakil.” Vahiy bilgisi, özel olarak ilhama dayanır. Ve ilham temizlenmiş bir kalbe gelir. Tasavvuf’a göre sözel olarak gelen her bilgi dışsal bilgidir, teoriktir. Ve hakiki bilgi dışsal olarak elde edilemez, kişinin kendinden, deneyiminden, pratiğinden gelir.

Gazali’ye göre insanın içsel bilgisine ulaşması için şüphe gereklidir. Mevlana’ya göre ise, kişiyi tasavvuf yoluna iten şey iç arayıştır. Kişi iç arayışında, nefsini temizleme yolculuğundaki her ilerleyişinde bilinmeyenin bir makam kapısı açılır. Her makamın kendine özel bir pratiği vardır. Bazı makamlarda ibadet etmek, zikir çekmek gibi pratikler yer alırken; bazı makamlarda kişi yalnızca tefekkür etmekle, kendini teslim etmek ile yetinir.

Tasavvuf insanın kendisini keşfetme yoludur. “Ben kimim? Nereden geliyorum? Ve nereye gideceğim?” diye sorar. Tasavvuf Öğretisi’nin önemli iki boyutu vardır. Birincisi, kişinin kendini, özünü, aslını bulma çabasıyken, ikincisi dünyaevi ilişkilerinde dengeyi bulmak, sevgi ve güzellikle temas kurmaktır. Tasavvuf ehli olan kişilere, “mutasavvıf veya sufi” de denilmektedir.

Tasavvuf Ezoterizmi – Nokta ve Daire Metaforu

Tasavvuf Öğretisi ne kadar anlatılmaya çalışılsa da, Upanişadlar’ın Brahman’ı  gibi kelimelerle açıklanamaz. Tanrı’yı açıklamaya çalışırsanız, onu zihinsel bir kavrama indirgemiş olursunuz ki, bu kısıtlayış onu kavrayamadığınız anlamına gelir. Tasavvuf düşüncesinde genellikle nokta ve daire metaforları kullanılır. İslam mistisizmi, nokta ve daire ile ilgili şöyle söyler:

“Dairenin ortasındaki nokta, dairenin kendisinden daha büyüktür. Merkezdir. Orada her şey Bir’dir. Her şeyin başlangıcıdır. Ve o noktanın içindeki daireye ait ne varsa hepsi oradadır.”

Nokta Bir’in sembolüdür. Bir olan prensibi temsil eder. Bu aynı zamanda “Tek Tanrı” inancının asıl anlamını ifade eden gizli bir semboldür. Daha sonraları Bir’in tezahürüyle nokta ile gösterilen merkezden dairesel alana geçilir. Artık tezahür başlamıştır. Bu daha sonra evrenin oluşumunu sağlayacak ilk harekettir.

Ezoterizm’de daire, başı ve sonu bir arada bulundurması ve sürekliliği göstermesi bakımından her şeyden önce mükemmelliyetin sembolüdür.

“Küçük daire, büyük daireden daha büyüktür.”

Dairenin çapı ne kadar küçülürse, merkeze de o oranda yaklaşıldığı içindir. Çünkü merkezden ne kadar uzaklaşılırsa, ayrıntılar da o nispetle artar. Ayrıntıların artması, ayrıntıların arasında kaybolma olanağını da beraberinde getirir.

“Parça bütüne aittir ve bütünün bilgisini taşır.”

Tasavvuf Terminolojisi

  • Vahdet-i Vücut: Tek olan varlık, varlığın birliği, varlıkta birlik anlamlarına gelir. Tanrı-Alem ilişkilerini açıklayan bu düşünce sistemi İbni Arabi tarafından ortaya konulmuştur. Olan tek şey tanrıdır, diğer her şey tanrının bir tezahürüdür.
  • Mürit / Sufi: Mürit, tasavvuf yoluna girmeye niyet etmiş ve yolun başında olan kişidir. Sufi ise, hayatla olan mücadelesini vermiş, nefsine hakim ve kamil insan mertebesine ermiş kişidir.
  • Mürşit: Müritlere doğru  yolda kılavuzluk eden kişi demektir.
  • Seyr-i Süluk: Tasavvuf’ta bir disiplin anlayışı ve irade terbiyesidir. Nefsi terbiye, sabır ve tevekkül gibi kavramları öğrenip, hayatına entegre eden zorlu ve uzun bir süreç gerektirir.
  • Dergah: Farsça’da iki kapı arasındaki boşluk, kapı, sığınılacak yer anlamlarına gelir.  Tarikat mensubu şeyhlerin, dervişlerin toplandığı büyük tekkelere denir.
  • Fenafillah: “Yok olmak, ölmeden önce ölmek, tek olana kendini adamak” anlamına gelir. Tasavvuf için oldukça önemli bir makamdır.
  • Zübde-i Alem: Kainatın özü demektir. Kainatta ne varsa, insanda da aynı ölçüde vardır.

“Sen kendini küçük bir cisim sanırsın,

Ama en büyük ælem sende gizli…” – Hz. Ali

  • Takva: Kalbi Tanrı’dan uzaklaştıran her şeyden sakınma eylemi.
  • Sıdk: Doğruluk, gerçeklik ve kalbin temiz olması gibi anlamlara gelir.
  • İhlas: Bir şeyi saf ve katıksız yapmak.
  • Sabır: Zorluk ve sıkıntılarda sızlanmamak.
  • Tevekkül: Tanrı’ya güvenmek ve dayanmak.
  • Zikir: Tanrı’yı hatırlamak, unutmamak, anmak anlamlarına gelir. Toplu şekilde yapılan zikirlere sema, ayin, hadr denir. Zihnin gerçek manada yapılabilmesi için tamamen saf bir odaklanma gerektirir.
  • Murakabe: Tanrı’nın her an kişiyle birlikte olması anlamına gelir. Arapçada “gözetmek” anlamındadır.
  • İtminan: Kalbi şüpheden arındırmak.
  • Şükür: Elinde olanın kıymetini bilmek.
  • Tövbe: Tövbe kelimesinin sözlük anlamı, “dönmek” demektir. Günahlardan pişman olmak. Girilen yanlışlardan pişman olunsun ki, o yanlıştan ders alıp, bir daha aynı yanlışa dönülmesin. Tövbenin sağlıklı olabilmesi, üç aşamayla gerçekleşir: Yapılan günahlardan pişmanlık (mazi), günahlardan sıyrılmak (hal), bir daha günaha dönmemeye azmetmek (istikbal).
  • İbadet: Tanrı’ya yönelmek. Tanrı’ya olan sevgisini ve şükrünü göstermek için belirli davranışların sergilenmesi halidir.
  • Züht: Hırslardan arınmak.
  • İstikamet: Yoldan dönmemek.
  • Kanaat: Dünyaya aldanmamak.
  • Halvet: Nefsi ehlileştiren çile yolculuğu. Kişinin toplumsal hayattan çekilip, zikir ve ibadet ile inzivaya çekilmesi.

Kimi Güldürerek, Kimi Dönerek, Kimi Ölerek

Her bir sufi mürşidi, genel “Tasavvufi Sufi Öğretisi” içinde yetişmiş ama her biri kendisine özgü bir üslupla çevresine bu öğretiyi aktarmıştır. Temeldeki bilgiler aynı olsa da aktarım biçimleri farklıdır. Keza “hiçbir mürşit müridine benim bir kopyam ol dememiştir. Kendin ol. Kendin gibi yansıt ışığı” demiştir.

Nasrettin Hoca fıkralarıyla, öğretisini aktarırken; Mevlana, hiçlik makamını, Tanrı’yla bir olmayı, dönerek; Hallac-ı Mansur ise; “En-el Hakkı”yla, ölümüyle aktarır.

Tasavvuf Öğretisi ‘nin Önemli İsimleri

  • Hallac-ı Mansur
  • Mevlana Celaleddin-i Rumi
  • İbn-i Arabi
  • Rabiatü’l Adeviyye
  • Cüneyd-i Bağdadi
  • Bayezid Bestami
  • Hacı Bektaş Veli
  • Şahı Nakşibendi
  • Feridüddin Attar
  • Ahmet Yesevi
  • Gazali
  • Ahmet Yesevi
  • Şemsi Tebrizi
  • Yunus Emre
  • Kaygusuz Abdal
  • Nasrettin Hoca

Tasavvuf Öğretisi – Dört Kapı Metaforu

Kuran’ın farklı öğretilerinden alınan nefsi terbiye yolundaki dört kapı makamları; şeriat, tarikat, marifet, hakikat kapılarıdır. Mevlana’nın öğrencisiyle olan hikayesi dört kapı metaforunu en iyi açıklayan anlatıdır. Kişi şeriat kapısındaysa, yolun daha başındadır. Kendisine tokat atana o da tokat atacaktır. Tarikat kapısında, kişi tokatı yediğinde, tokatı atana bakacak, elini kaldıracak ancak o an anımsayacak ve elini indirecektir. Marifet kapısında kişi, sadece tokatı atana, bakacaktır Ve önüne geri dönecektir. Hakikat kapısında ise, kişi oralı bile olmayacaktır. Çünkü iyiliğinde kötülüğünde Tanrı’dan geldiğini ve Birliğini artık bilmiş olacaktır.

“Ne sen varsın, ne ben, her şey O’dur.”

Kaynakça:

  • İslamın Kısa Tarihi – Annemarie Schimmel
  • Felsefe Sözlüğü – Ahmet Cevizci
  • İslamın Mistik Boyutları – Annemarie Schimmel
  • Hallac-ı Mansur Ezoterik Gizli Öğretisi – Ergun Candan
  • Tasavvuf Notları – Annemarie Schimmel
  • Ezoterik Tasavvuf – Mesud Topal
  • Otuz Beş Doğu Filozofu – Diane Collinson