Sanat

Gustav Klimt Öpücük Tablosu Üzerine…

Gustav Klimt Öpücük

Gustav Klimt (d. 14 Temmuz 1862 – ö. 6 Şubat 1918), Avusturyalı ressam. Sembolizm ve art nouveau akımlarından ciddi derecede etkilenmiştir. Viyana “Sezession” grubunun önemli üyelerindendir.

Sembolizm   : Farklı anlamlara gelen ya da farklı öğeleri simgeleyen çeşitli sembollerin kullanımıdır.

Art Nouveau : Zarif dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı bir sanat akımıdır.

Sezession     : Secession 3 Nisan 1897 yılında klasik sanata daha çok önem veren yeniliğe kapalı Viyana Sanat Okulu’ndan ayrılan Gustav Klimt, Koloman Moser, Josef Hoffmann, Joseph Maria Olbrich ve Max Kurzweil gibi sanatçıların Berlin ve Münih’deki Sezession adlı birlikleri örnek alarak öncülüğünde kurulmuş yeni akımlara da açık Sanatçılar Birliği binasıdır.

Gustav Klimt birçok eserinde çıplak kadın bedeni,erotizm, cinsellik ve doğurganlığı ele almıştır. Kiss tablosunu yapmadan önce Viyana Tavan Serisi; Medizin (Tıp), Philosophie (Felsefe) ve Jurisprudenz (Hukuk) adindaki üç resmi fazla radikal ve pornografik bulunduğu için o dönem duvara asılmamıştır.

Klimt’in Kiss tablosu bize bizzat göstermese de kapalı bir şekilde “Aşk” zemini üzerinden yine erotizm, cinsellik ve doğurganlığı anlatıyor. Bu sefer kadın bedenini açık bir şekilde sergilemek yerine, kıyafetlerinin üzerinden bunu anlatmak istediğini düşündüren ayrıntılar var resimde.

Gustav Klimt Öpücük

Kadının dairesel motifler ile işlenmiş kıyafetinde öbeklenen motiflere dikkat ettiğimizde ve kadının hatlarının belirginliğini de göz önüne aldığımızda, anatomik olarak bu bölgeler göğüs, sırt, vulva, kalça, diz gibi erojen bölgelerin temsili niteliğinde.

Erkekte köşeli dikdörtgen motifler erilliği, kadında dairesel motifler dişilliği temsil ediyor. İşaretli bölgeye odaklandığımızda ise, burada kadından erkeğe bir akış söz konusu. Yukarıda da belirttiğim gibi kadın vücudunda öbeklenen mavi yerin vulvaya eşdeğer nitelikte olduğunu düşünürsek, hemen üst kısmına karnına doğru bir hareketlenme ve kadının vücudunda da bu hareketlenmeye karşı bir karşı hareketlenme mevcut.

Pozitif stres diyebileceğimiz bir “karın uyuşması” hissiyatı ve hemen üst tarafta ki en büyük ve içinde tüm renkleri barındıran öbek, rahim-doğurganlık ifadesini oluşturabilir. Yeşil zeminin yoğunluğu üzerine çok renkli daireler, toprak ana – yeryüzü ifadesiyle, yaşamın doğuşu anlamını kazanıyor.

Antik Çağ’da doğurganlığın simgesi olan yürek yaprağı dalları kadının bedeninden; ayak bilekleri ve diz kapaklarına doğru inerek, yeryüzüne doğru toprağın tamamını sarmıştır.

Burada erkeğin bulunduğu zemin ile kadının yürek yaprağı ile dolu zemininde sınırları çok keskin ve berligin olan bir geçiş mevcut. Kadının yeryüzüyle olan bağlantısı ve doğurganlığı ciddi şekilde ön plandadır.

Kadının ayak parmaklarının duruşu çoğu yorumcu tarafından bu öpücüğe karşı kadının arzusu ya da karşı koyması ile ilişkilendiriliyor. Kadın bu şekilde doğurganlık, yeryüzü ve yürek yapraklarıyla çevrili iken; kadının doğadan aldığı gücü, dişil enerjiyi ve kadın-doğa ikilisini anlatan bir bağlantı noktası olarak görmek daha doğru olur.

Kadının erkeğe dolanmış elleri ve kasılmış parmakları bir tutku, şehvet etkisi yaratırken diğer eli ile erkeğin elini kavrayışı ve gözleri kapalı bir huzur-güven teslimiyetinde oluşu, erkeğin ise maskülen bir kavrayış içerisinde kadını öpmesi. Denge içerisinde bir duygu geçiş dinamiği sağlıyor.

Bir uçurum kenarında olmaları ve arka plandaki boşluk bizi zamandan ve mekandan soyutlarken, yeryüzünden yıldızlara bir aşkı temsil ediyor.

ZAMANDAN VE MEKANDAN BAĞIMSIZ, TÜM EROJEN BÖLGELERİ UYARAN BİR ÖPÜCÜK.”