Antik Çağ Filozofları,  Batı Felsefesi,  Felsefe,  Mitoloji

Phaidros Diyaloğu -Platon Deliliği ve Kanatlı At Ruh Mitosu

Phaidros Diyaloğu, Platon’un MÖ 375 ile 365 yılları arasında kalan olgunluk döneminde yazdığı bir eserdir. Diyalog da üç kahraman vardır. Platon’un hocası Sokrates, hatip Lysias ve hocasına hayran olan adının  “mutluluğa ışık saçan, neşeli” anlamına geldiği Phaidros’tur. Phaidros kahramanı, Platon’un yine dostluk ve güzelliğe değindiği şölen diyaloğunda da yer almaktadır.

Phaidros Diyaloğu’nun konusu ne kadar “güzellik üzerine” olsa da aslında iyi bir hitabetin, retorik sanatının nasıl olacağını göstermek için yazılan bir eserdir. Kitapta Phaidros’la Sokrates’in arasındaki konuşmada geçen üç söylev bulunmaktadır. Bu konuşmalarda retorik sanatının nasıl olması gerektiğini göstermek için okunan söylevlerin konusu aşk (eros) seçilir.

Sokrates ve Phaidros – Lysias’ın Söylevi

Diyalog şöyle başlar; Sokrates ve Phaidros karşılaşır, sonrasında birlikte yürümeye koyulurlar. Platon diyaloglarında genelde Sokrates’in felsefe yaptığı mekanı kentin içindeki agora da işler ancak bu diyalog da nadir olarak Sokrates kent surlarının dışına çıkıp konuşmanın heybetiyle kendini kaptırmış ve Phaidros’la birlikte bir nehrin kenarına varmıştır.

Ve Phaidros hocası Lysias’ın aşka dair olan söylevini okumaya başlar. Lysias’ın söylevinde açıklığa kavuşturmak istediği şey “aşık olan mı, seçilmeli yoksa aşık olmayan mı?” sorusudur. Lysias seven ve sevilen ayrımını yapıp, seçim yaparken bir nevi aşk mı yoksa mantık mı sorusunu cevaplamaya girişir. Ve faydalı olanın seçilmesi gerektiğini ve bununda mantık doğrultusunda olacağını savunur.

Aşık olanlar, aşık olmayanlardan daha hastadır.”

Phaidros’un söylevi okuması bittikten sonra, Sokrates’e fikrini sorar. Sokrates’te hem içerik bakımından hem de söylevin biçimi bakımından Lysias’ın konuşmasını eleştirir. Söylevinde çok fazla tekrara gittiğini ve önceden düşünülmemiş gibi durduğunu söyler.

Phaidros, Sokrates’i kendi söylevini yapması için kışkırtır. Sokrates’te tabii ki buna dünden razıdır.

Phaidros Diyaloğu -Sokrates’in Birinci Söylevi “Aşk Nevrozu”

Aşkın tanımıyla başlar, “mantık dışı arzu en iyi olma düşüncesine baskın çıkarak güzellikten keyif almaya yöneltir ve bedene yönelik cinsel arzularla güçlenerek bu gücünden dolayı ‘aşk’ adını alır.”

Hazzın iki ayrımını yapar. İyiye yönlendirecek hazlar ve akıldışı (alogos) yolla edinilen hazlar. İçgüdünün hazları galip gelirse bu ölçüsüzlüktür.

Sokrates’e göre aşk ölçüsüzlüktür ve içgüdüsel olana kendini kaptırmak insanı aşağıya, kötüye yönlendiren bir durumdur. Ve aşık olan insanlar kendine eşit, denk olan veyahut ondan üstün olan kimselere aşık olmazlar. Çünkü aşık olanın her zaman sahip olmaya dair hırsı (hybris) vardır. Şayet sevgili, aşıktan üstünse veya denkse onu aşağı çekmek için her şeyi yapacak eğer aşağıdaysa yükselmemesi için elinden geleni yapacaktır.

“Aşık diğer şeyleri de sevgilisinin hiçbir şey bilmemesini ve dikkatini kendisine yöneltmesini sağlayacak şekilde düzenler. Ve sevgili de buna kapılarak kendine en büyük zararı verir.”

Sokrates –yani Platon- bir nevi aşkın nevrozluğunu Antikçağ’da ortaya koymaya çalışıyor gibidir. Aşık insan ne zaman sevgilisini sömürür ve aşkını kaybeder o zaman ilgisini de kaybeder. İlgisini kaybeden aşığın, içgüdüsünün esaretindeyken verdiği sözlerde boşa gider. Sevgili aşığının alışık olduğu ilgisini kaybetmeden önce kaçan ve kovalananken, kovalayan durumuna geçer. Ve bu böyle devam eder.

“Kurtlar kuzuları nasıl severse

Aşıklarda sevgililerini öyle sever!”

Lysias’ın söylevini biçim ve içerik bakımından eleştirirken, biçimini toparlayıp, içeriğini aynı bırakarak, aşkı kötülemeye devam eder Sokrates. Ve o da iyi şeylerin aşık olmayana özgü olduğunu söyleyerek, mantığı seçer.

Sokrates’in Daimon’u ve Tanrısal Eros  

Sokrates söylevinden sonra tam dereyi geçip gideceklerken, bir ses duyduğunu söyler. Bu onun iç sesidir. Sokrates’in daimonu, yanlış yaptığında onu uyaran tanrısal sesi.

İki söylevinde arınması ve tanrılardan af dilenilmesi gereken bir korkunç içeriğinin olduğunu, Afrodit’in oğlu Eros’u resmen kötüleyip, dine saygısızlık yaptıklarını konuşmasının yanlış olduğunu söyler. Eros tanrıysa ve aşkın tanrısıyla onun kötü olmasının söz konusu olamayacağını söyler.

Lysias’ın söylevi yani diyalogdaki birinci söylev hem biçim hem içerik bakımından bozuktur. Sokrates’in ikinci söylevi biçim olarak doğru ancak içerik olarak yanlıştır. Bunun üstüne Platon Sokrates’in aşkın methiyesini düzdüğü üçüncü retorikte hem biçim ve içerik olarak doğru olanı göstermeye çalışacak hem de aşkı, deliliği (mania) açıklayacaktır.

Phaidros Diyaloğu -Sokrates’in İkinci Söylevi “Aşkın Methiyesi”

Sokrates ikinci söylevinde aşkın tanımını tekrar yapacaktır. Aşk bir çılgınlıktır diye düzeltecek ve deliliğin yani çılgınlığın(mania) tanrısal bir bağış, armağan olduğunu söyleyecektir.

“…nimetlerin en büyükleri bize tanrısal bir armağan olarak çılgınlık yoluyla gelir.”

Tanrısal bir armağan olan deliliğin tekniğini en iyi bilenlerin Delphoi Tapınağı’ndaki kadın kahinler ile rahibeler olduğu örneğini vererek başlar. Delilik, aklın başından gitmesidir. Ancak bu aklı başında olmayışında bir tekniği vardır. Bu teknik iyiye doğru kullanılırsa ruhu (arapça nefs, yunanca puskhe) iyiye götürecektir.

Dört Tür Delilik (Mania)

  • 1. Kehanet, Kahinler – Tanrısı Apollon
  • 2. Arınma, Mistik(Katarsis), Büyücüler – Tanrısı Dionysos
  • 3. İlham, Şairler – Zeus’un Kızları Mousalar
  • 4. Aşk, Aşıklar – Afrodit ve Eros

Tanrısal bir bağışa dönüşen aklın başında olmayışını delilikler temsil eder. Tanrısal ve insansal ruhun gerçek yapısının kavranışı için ise; “aşk” deliliği kullanılır.

Platon’da Canlı Varlık, Ruh ve Soma

 Platon psukhe’nin yani ruhun ölümsüz olduğunun tartışılmaz olmasıyla devam eder. Ruh hareket ilkesini kendinde taşır. Canlı olan şey de ruhun ve somanın(fiziksel beden) karışımından meydana gelir. Ölümlü ve ölümsüzün karışımı.

Sonrasında ruhu çift kanatlı at ile sürücüsünün birleşik gücüne benzettiği bir mitosla anlatmaya girişir.

Çift Kanatlı At Mitosu ile Ruh

“Tanrıların atları da sürücüleri de iyidir ve iyi soydan gelirler. Ancak bizim sürücümüz atların dizginlerini elinde tutar. Atların biri iyi huylu diğeri ise; karşıt huyludur bu sebepten dolayı atların dizginlerini elimizde tutmak bir hayli güçtür.”

Arabacı logosu(akıl), iyi at iyiyi ve güzeli, kötü at hazları, araba ise; somayı temsil etmektedir.

Her ruhun gökyüzünde dolaştığını, kanatlarını yitirdiğinde ise reenkarnasyondaki gibi fiziksel bir cisim (soma) bulana kadar yeryüzüne düştüğünü söyler. Bu kanatları ağırlaştıran ve onları yitirmeye sebep olan şey erdemsizliklerdir. Tanrısal olana özgü olan erdemler iyi, güzel gibi ruhun kanatlarını güçlendirir. Tanrısal olan iyi ve güzelden fazla pay alan iyi at ise ruhun kanatlarını güçlendirerek ruhu yukarı taşır. Huysuz atı da terbiye eden, iyi arabalar yani bedenler ve atlar yani ruhlar var demektir. Kötülükten pay alan at iyi eğitilmezse kanatlara ağırlık yapar ve ruh aşağıya çeker.

Ruh gökyüzündeyken bir döngünün içindedir ve gökyüzünde dolaşır. Ne kadar yükselirse o kadar gerçeği görebilmesi mümkün olur. Ruh gerçekle beslenir. Ve bedende ruhla. Arabacı güzel bedenlerle karşılaştığında buna kötü atın (nefsin) hazzı için değil de iyi atın gerçek güzeli ve iyiyi görme çabasıyla o somaya yaklaşırsa ruhu yükselir. Ve bu yükselme de ancak tanrısallığın armağanı olan güzelliğin, aşkın payıyla mümkündür.

Platon deliliği ikiye ayırır. Akıl sağlığının bozulması ve tanrısal çılgınlık. Ve bizi doksadan (cehalet) kurtaracak olanında tanrısal delilik olan aşkın olacağını söyler.

Diyaloğun devamında Sokrates biçim ve içerik olarak en doğru retoriğin son söylevindeki gibi olacağını ifade ederek konuşmasını bitirir. Ve retorikle ilgili konuşmasını açıklamaya başlar.

Platon’da Retorik Sanatı

Platon bir retorikçinin hakikati bilmesi gerektiğini ve ruhları (nefsleri) tanıması gerektiğini çünkü ancak ikna sanatını o şekilde gerçekleştirebileceğini söyler. Hakikati bilmedikleri için sofistlerin kötü olarak yaptığı şey bizi doksaya (cehalete) sürüklemelerini örnek verir.

‘Hakikati bilmeyen, yalanla dinleyenini kandıran retorikçi aynı kandırılmanın içindedir.’

Ve bir retorikçinin retoriğini tasarlarken bilgi(episteme) edinme yöntemi olarak diyalektik yöntemden faydalanması gerektiğini söyleyerek diyalektiği ortaya atan ilk düşünür oluverir.

Platon diyalektik için iki ilke öne sürüyor. Biri birleştirme ilkesi bu her şeyi içine alan ideayı temsil ediyor.  İkincisi ise, ayrıştırıcı ilke. Birinci ilke iç içe gelmiş şeyleri bir ideaya bağlamak, özdeşlik gibi ve yeterli koşul gibi düşüne bilinir. İkinci ilke ise farklılık ilkesi gibi zorunlu koşulu ifade ediyor. Ve bir bunları yapabilene “diyalekçi” denileceğini söylüyor.

Mısır Tanrısı Theut’un Yazı İcadı

Son olarak Mısırlı bir tanrı ve Kral’ın arasında geçen bir konuşmanın hikayesiyle diyaloğu bitiriyor. Tanrı yazıyı icat etmiş ve krala insanlara hafızanın ve bilginin ilacını bulduğunu söyleyerek geliyor.  Kral ise; yazının insanların hafızasına olan güvenini sarsacağına ve tembelliğe sürükleyeceğini söylüyor.  Haksız sayılır mı? Pek de sayılmaz.

“Yazı hafızanın değil, hatırlamanın ilacıdır. Sen bilginin hakikatini değil, hakikatin görüntüsünü sunuyorsun.”

Kaynakça:

Platon- Phaidros