De profundis
Sanat

Roberto Ferri, De Profundis Tablosu Üzerine…

Roberto Ferri, De profundis

Roberto Ferri, Barok ressamlardan ve diğer eski Romantizm, Akademi ve Sembolizm ustalarından derinden ilham alan İtalyan ressamdır.

Barok Dönem : Barok dönem, daha kişisel konulara, acayip biçimlere, insanı şaşırtan ve etkilere önem verir. Barok sanatçılar özgün olanı, yeni ve modern olanı kendine konu edinirler.

Romantizm : Sanayi Devrimi’ne, Aydınlanma Çağı’na aristokratik sosyal ve siyasi düzenine, doğanın bilimsel rasyonalizasyonuna ve klasisizme tepki olarak doğan, doğaya ve duygulara verdiği önemle bilinen bir akımdır.

Akademicilik : Sanat ile ilgili alanlarda her türlü yeni akım ve atılımı reddeden tutucu yaklaşım. Daima belirli benzer formlarda kendilerini gösterirler.

Sembolizm :Farklı anlamlara gelen ya da farklı öğeleri simgeleyen çeşitli sembollerin kullanımıdır.

Roberto Ferri birçok eserinde olduğu gibi bu eserinde de; melankoli, erotizm ve haz duygularıyla karşımıza çıkıyor. Tüm detayları ve gerçekçiliği ile kadın ve erkek bedeni, tutku ve ortamın melankolisi tüm tabloya hakim.

Kadın ellerinden zincir ile asılı halde dururken; aslında onu bağlı tutan hiçbir şeyin olmaması, bu haz dolu tablonun en önemli noktalarından biri. Bağlayıcı hiçbir unsur olmamasına rağmen mutlak teslimiyet, tutkunun çift taraflı paylaşımının simgesi.

Tablonun geneline baktığımızda ise kadının asılı halde dururken ayaklarının yer ile temasının olmaması ve bedeni ile aldığı kıvrımlı duruş, tüm hazzı olağanca gerçekliği ile ortaya koyarken; bizi Lord Henry’nin sözleriyle Orta Çağ’ın hastalıklı karanlığından alıp, Helenistik ideale kavuşturuyor. Bizi, nitel hedonizm ile zevkin kalitesiyle baş başa bırakıyor.

İnanıyorum ki, insanlar hayatlarını dolu dolu yaşar, her türlü duygunun hakkını verir, her türlü fikri ifade eder ve her hayalini gerçekleştirirse dünya öyle taze bir neşeyle dolar ki Orta Çağ’ın tüm o hastalıklı karanlığını unutup, Helenistik ideale tekrar kavuşabiliriz; hatta belki de Helenistik idealden bile daha muhteşem, daha zengin bir şey elde edebiliriz. Fakat en yüreklimiz bile, kendinden korkuyor. Vahşi yanımızı kesip atarak, kendi kendimizi inkar edip sakatladık ama o vahşi yanımız trajik bir hayatta kalma mücadelesi vermeye devam ediyor. İnkar ettikçe cezalandırılıyoruz. Boğarak öldürmeye çalıştığımız içgüdülerimiz, zihnimizi kuşatıp bizi zehirliyor. Beden bir kez günah işledi mi günahla ilişiğini keser çünkü eyleme geçmek bir arınma biçimidir.” Dorian Gray’in Portresi

Barok sanatı mükemmel olanı, güzel oranları temel almayıp, eserlerde odak noktasını “varlığa” değil, “olaya” bağlamıştır.

Barok döneme ait eserlerde mitolojik tanrılara, temalara oldukça yer verilmiştir. Tablonun son detayına geldiğimizde, kadının bacaklarının gövdesine kıyasla oldukça orantısız ve erkeksi olduğunu görüyoruz. Bu düalite; yani iki karşıtlığın birbirini tamamlaması, kadın ve erkeğin birbirlerinde var olmasını, androjen bir kimlik olabilmesini gösteriyor.

Erkeğin ise bir elini duvara yerleştirip, yüzü kadının kasık hizasında, kendisini tutkulu bir öpücüğe adamış olduğu açıkken… Hazzın ve tutkunun boyutları daha çok artıyor. Erkeğin vücudundan aşağılara doğru indikçe bedeninin formunun bozulup yılan gibi kıvrılıp uzayan bir hal aldığını görüyoruz ve tablonun sol köşesinde sırtından yara almış bir başka erkek figürüyle iç içe halde, tek bir beden şeklinde. Bu sembolik gösterim mitolojide çift başlı yılanı temsil ediyor. Bugünkü orta Meksika bölgesinde yaşamış aztekler için çift başlı yılan, bir dirilme ve yeniden doğuş sembolüdür. Erkeğin burada tutku ve haz ile ölüp yine aynı şekilde tutku ve haz ile yeniden doğuşunu görüyoruz.

Cinsel içgüdülerimizin libidosu, bütün yaşayan varlıkları bir arada tutan, şair ve felsefecilerin Eros’uyla zıt düşer.” – Sigmund Freud