Batı Felsefesi,  Felsefe

Spinoza’nın Tanrısı – Panteizm -“Tanrı Doğa’dır!”

Spinoza’nın Tanrısı, Tözü, Modusları,

Spinoza’nın en bilinen eseri Ethica’dır. O’nun Ethica’sı bir üçgenin iç açıları nasıl zorunlu olarak 180 dereceyse, geometrik yöntemler ve apaçık önermeler ile birlikte; ahlakında bir üçgenin iç açıları gibi kesinlik halinde açıklama çabası olarak karşımızda durur. Geometrik düzenin akılsallığını felsefesinin düzleminde kullanmasından dolayı da Spinoza, Descartes’ten sonra 17. Yüzyıl Felsefesi’nin ikinci büyük rasyonalist filozofu olarak ele alınmaktadır.

Descartes ve Spinoza’nın Düşünme Başlangıcı – Özne ve Tanrı

17 Yüzyıl Felsefesi daha çok “töz” kavramını ele alır. Ve Modern Felsefe’nin kurucusu olarak bilinen Descartes töze ulaşmadan önce kuşkusuz olan bilgiye ulaşmaya çalışacaktır. Ve ilk olarak “kendin”den emin olacaktır. Ancak onun ilk olarak özneyi apaçık bilgiye koyması ve öncelikli olarak bedeni yadsıması felsefesinde boşluklar yaratacaktır. Spinoza, ne kadar Descartes’ten etkilense ve aklın nihai otorite kabul edilmesi gerektiği, doğa bilimine yer açma ve matematiksel düşüncenin geçerliliği konularına itiraz etmese de,  O’nun Tanrı anlayışını, apaçık olana ulaşmak için ilk olarak kendinden başlamasını eleştirir. Ve Descartes’in özneden başlayıp, bütünü kaçırdığını düşünmektedir.

‘Düşünmeye kendilerinden başlayanlar kendi zihinlerini tüm zihinlerin ölçütleri sayarlar, yanlış da buradadır’ diye düşünür. Cezalandıran, ödüllendiren, gözeten özelliklere sahip bir antromorfik tanrı tasviri de ister istemez bu başlangıçtan gelir. Spinoza felsefesinde Descartes’in aksine bireyden değil, özneden yani kendinden değil; bütünden, bir’in kendisinden, ben-olmayandan yani biricik tözünden başlayacaktır. Spinoza’nın alt üst edici bakışı Hegel ve Nietzsche gibi önemli filozofları da etkileyecektir.

Spinoza’nın Tanrısı  – Biricik Töz “Tanrı Doğa”

Başyapıtı kabul edilen Ethica’sında da ilk olarak Tanrı’ya yer verecektir. Spinoza düşüncelerini oluştururken öncelikle kullandığı kavramları açık bir şekilde ortaya koyar. Ve onun Tanrı’sı tek tözdür. Spinoza ”töz” kavramını şöyle açıklar; “Kendi kendine var olabilen, özü var oluşu kapsayan, kendi kendisinin nedeni olan şey.” (causa sui) Descartes’in aksine Spinoza’nın tözü biriciktir. Ve o sınırsız ve sonsuzdur. Ancak antromorfik tanrı tasvirinde olduğu gibi bir sınırsız ve sonsuzluk meselesi değildir. O’nun Tanrı’sını anladıktan sonra moduslarını yani Tanrı tezahürlerinin sonluluğunu anlayabilmek ölçüsünde önemlidir.  Tanrı sınırsız ve sonsuzdur. Tanrı’nın tezahürleri olan varlıklar ise; onun sınırlı görünüşleridir. Varlık da Tanrı’dan bu noktada farklılaşmaktadır.

Aynı zamanda tek tanrılı dinlerde olduğu gibi Tanrı evreni yaratmamıştır. Onun Tanrı’sı doğaya, insana, varlığa aşkın bir varlık değildir. Gökyüzünde oturup, müdahale edici bir Tanrı da yoktur. Tanrı, her şeyi içinde barındıran, yaratmayan ancak kendinden türeten bir varlıktır. Bu içkinlik anlayışı, onu panteizme götürür. Panteizm’de Tanrı ve Doğa aynı şeydir. O’nun Tanrı’sı Tanrı-Doğa’dır. (Deus sive Natura)

“Var olanların düzenli uyumda kendisini belli eden Spinoza’nın Tanrı’sına inanırım. İnsan eylemleri ve kederiyle kaygılanan bir Tanrı’ya değil!” –Albert Einstein

Aynı zamanda Tanrı-Doğa mükemmeldir. Ancak iyi anlamında bir mükemmellik değildir bu. Spinoza, iyi ve kötü gibi kavramların bizim değer yargılarımız olduğunu söyler. Ve Tanrı’nın mükemmeliyetinden iyi içeriğini çıkarmak onu yine antromorfik bir tanrı görünüşüne sokacaktır. Tanrı iyi ve kötünün ötesinde sadece zorunlu bir töz olarak vardır. Ve kendine içkin neden olarak var olmak zorundadır. Tanrı-Doğa ezeli ve ebedi bir töz olarak hep vardır. Parmenides’in de söylediği gibi “Var vardır, yok yoktur.”

“Evren, Tanrı, Kozmik Oluş; Doğa’nın kendisidir.”

Spinoza’nın Tanrısı Ayrılmaz Özellikleri: Moduslar “Yüklemler”

Spinoza’da Tanrı kendisinin nedeni olarak tek bir tözdür. Sonsuz, sınırsız, tek, bölünemez ve parçalanamaz bir töz! Ve bu töz sonsuz olmak durumundaysa tüm var olan modusları yani bir varlığın ondan koparılamaz, onun olmazsa olmaz özelliği olan şeyler de Tanrı’ya ait olmak durumundadır. Tanrı sonsuz ve sınırsız olduğundan sınırsız ve sonsuz oran da özelliği vardır ancak biz sadece iki yüklemini bilebiliyoruz. Uzam (yayılım) ve Düşünce.  

Tanrı hem düşünebilen bir varlık hem de uzamda yer kaplayan bir varlıktır, ona göre. Tanrı’nın düşünen bir şey olduğunun söylenmesi Skolastikler ve Descartes’ten bildiğimiz üzere yabancı olduğumuz bir fikir değildir ancak Tanrı uzamdadır önermesi Spinoza’nın aforoz edilmesinin sebebi olacaktır. “Ne yani Tanrı, gökyüzündeki tahtından inip, yeryüzünde insanla, hayvanla, taşla aynı düzlemde mi yer alacak?” Öfkesini doğuracaktır.

Spinoza’nın Tanrısı – İçkin Varlığın Enerji Alanı

Tanrı var olan her şeyi içinde barındırıyorsa ve sonsuz sınırsız bir töz ise; cisimli evrende Tanrı’nın bir yönü olmak zorundadır. Bu Tanrı’yı sonsuz ve içkin kabul etmenin bir sonucudur. Evrende, kozmik düzeyde ve özellikle doğada var olan her şey Tanrı’nın tezahürleridir. O’na göre Tanrı kendini moduslarıyla, yüklemleriyle ifade eder. Ancak bu tezahürler Tanrı’nın bütünü değil, sınırlı olan görünüşleridir.

Tanrı ve moduslarının Doğa’nın içinde belirli miktarda hareketi, değişimi ve dinginliği vardır. Ve bu güçler evrenin, Tanrı’nın içindedir. Dışarı çıkmaz ve ne eksilir ne azalır. Copleston daha modern bir terim olarak şu kavramı kullanmayı önerir. Enerji! Evrende bir enerji oranı vardır. Bu enerji oranı, azalmaz veya çoğalmaz. Tüm enerji ondadır. Kozmik düzeyde bakarsak Tanrı, tüm kozmosu içinde barındırandır. Yani enerji miktarı Tanrı Doğa’da sürekli sabittir.

“Tanrı Yaratmaz, Türetir!”

Ve Spinoza Tanrı’yı ve moduslarını açıklayabilmek için iki yapı ortaya atar. Natura Naturans; Doğalaştıran Doğa yani Tanrı Töz ve Natura Naturata; Doğalaştırılan Doğa yani moduslar olarak Tanrı’nın yüklemleri. Ancak Spinoza’nın Tanrı anlayışında şunu iyi anlamak gerekir; Doğalaştırılan Doğa derken; bir etki, yaratım söz konusu değildir. Zorunlu olarak Tanrı’dan türeyen görünüşlerdir. Ve onun zorundalığı özgürlüğü içerir.

İki Modus: Düşünce ve Uzam

Descartes’in töz olarak Tanrı, ruh ve beden ayrımı onun felsefesinde bir boşluk oluşturacaktır. Ve en çok eleştirildiği nokta da ruh ve bedenin iki ayrı töz olarak birbiriyle bir bağlantısı olmadığı düşüncesidir. Ve şu sorunun cevabı açıkta kalacaktır. “Ben elimi kestiğimde ya da aşık olduğumda bu nasıl oluyor da acı veya tutku olarak ruhuma “zihnime” yansıyor? “ Descartesçiler buna Tanrı yanıtını verecektir.

Descartes’in Tanrı’dan sonra ruh ve bedeni de töz olarak ele alması Spinoza’nın töz tanımına uymayacaktır. Çünkü ruh ve bedenin etkileşimi için başka bir şeye başvurmak gerekmektedir ancak töz kendi içinde başka bir nedene ihtiyaç duymamalıdır. Descartes’in aksine Spinoza’da tek bir töz vardır ve başka bir nedene ihtiyaç duymamaktadır. Onun uzam olarak beden ve düşünce yani zihin, ruhu ise; Tanrı’nın, tek tözün farklı görünümleri olduğundan aslına bakılırsa aynıdır. Her düşünce için bir uzam(yayılım), her yayılım tarzı içinde bir düşünce tarzı olmak durumundadır. Düşünce ve yayılım birbirlerine paralel olarak vardır. Buna ”paralelizm” denmektedir. Düşünen ve yayılan şeyler “bir”dir. Bu yüzden her şey birbirini etkilemektedir. Düşünsel alanda bir şeyin değişmesi bedeni, beden de bir şeyin değişmesi zorunlu olarak düşünceyi etkilemektedir.

“Zihni kuran fikrin beden nesnesidir.”

Kaynakça:

  • Ahmet Cevizci – 17. Yüzyıl Felsefesi
  • Deniz Soysal – İdeler ve Tanrı
  • Solmaz Zelyüt – Spinoza