David Hume Felsefesi – Filozof Olun; Ancak İnsan Kalın!
David Hume Felsefesi: İnsan nedir? Sahici Metafizik nasıl olmalıdır? Hume’un Akademik Şüpheciliği ve Özgürlük Anlayışı nedir?
David Hume 26 Nisan 1711 – 25 Ağustos 1776 tarihleri arasında yaşamış İskoç ekonomist, tarihçi ve 18. Yüzyıl Aydınlanmacı filozofudur.
Hume, felsefe denildiğinde moral felsefeyi anlar. Felsefe insanın doğal yapısının bilimi veyahut moral felsefesidir ya da üçüncü bir isimlendirmesiyle ‘metafizik’tir. Ve Hume Felsefesi ‘nde sorun olarak insanın doğal yapısı biliminin yapılış tarzıyla ilgili konuyu ele alır.
“İnsan Nedir?” Yaklaşımları
Felsefe tarihi boyunca ‘insan’ asıl konu olmuştur. Ve insanı anlamaya çalışırken filozoflar iki farklı biçimle yaklaşımda bulunur; Bedensel bir varlık veya ruhsal bir varlık olarak insan. Bu düalizm yaklaşımı Antik Çağ’a kadar dayanmaktır. Antik Çağ’da insan pratik alanda eyleyen bir varlıktır. Descartes’ten sonra gelen Modern Dönem de ise; eyleyen insan mekanik tasvirle birlikte aklı, ruhu ve düşünen yönüyle teorik bağlamda ele alınmaya başlanmıştır.
Hume’da diğer filozoflar gibi ‘insan’ı felsefesinin temeline oturtacak ve insanı, bilgiyi ele alarak doğru bir şekilde bilimin ve felsefenin nasıl yapılacağına ilişkin cevaplar verecektir.
“Hume beni dogmatik uykularımdan uyandırdı.” – Kant
Sahici Metafizik ve Bilimin Önündeki Engel: Teorik ve Pratik Ayrımı
David Hume Felsefesi ’ne Antik Çağ’dan Modern Döneme kadar yayılan ve insanı temele alan düşünceleri eleştirmekle başlayacaktır. Öncelikle ‘İnsan nedir?’ sorusunu soracak ve verilen cevapların yanlışlığının sahici bilimin ve felsefenin önünü tıkadığını söyleyecektir. Hume’a göre insanın eyleyen ve düşünsel yönünün ayrı olarak ele alınması; insanı da, felsefeyi de, bilimi de girdaba sürükler. İnsan ikicil bir varlık değildir, ona göre. İnsan, bedensel ve akılsal yönüyle içi içedir. Hem pratik hem de teorik bir varlıktır…
Düşünürlerin insanı ikili bir yapı olarak ele alması indirgemeci bir yaklaşımdır. Ve böyle bir bakış açısıyla bilim kurulamaz. Sözde bilim kurduğumuzu sanırız. İnsan bilgisinin sınırları sandığımızdan daha dardır. Ve bunun yanında insanın ikili yapı sanısı bizi yozlaşmış bir metafiziğe sürükler ve sahici metafizikten uzaklaştırır.
Düşüncenin Sınırları Dardır!
David Hume Felsefesi ‘nin asıl amacı insan bilgisini soruşturmaya girmektir. Düşüncenin sınırlarının bu denli geniş tutulması asli sorundur, ona göre. Ve bu durum pratik yaşama büyük sorunlar getirir. İnsan hem düşünen hem de bedensel bir varlıktır. Ki düşünen yönünün kullanımı pratik alanda fazlasıyla azdır. İnsan eyleme alanında çok az düşünmektedir. Düşünsel alanına fazla yetki vermek kişiyi insanın asıl yapısından uzaklaştırır ve asıl yapısını örter.
“İnsanların dörtte üçü eylerken düşünmez bile ve pekala bu haliyle de mutludur. İnsanlar daha çok sezgilerine ve içgüdülerine göre hareket ederler ve sağlıklı olan da ahlaklı olan da nitekim bu’dur.”
Sahte Filozofların Çıkarı
Şayet öyleyse, insanlar düşünmeden mutlu olabiliyorsa ve eksiklik hissetmiyorlarsa filozoflar neden bunu yapmaktadır? Bilginin sınırlarını bu denli geniş tutup, insan neden olmadığı bir yapının içine koyulmaya çalışılmaktadır? Hume Felsefesi ‘nin buna cevabı; sahte filozofların kendini var etme amacındandır. Bu filozoflar bilginin sınırlarını ne denli geniş tutarlarsa ortaya koydukları bilgilerin o kadar alıcısı olacak ve kendilerini o kadar var edebileceklerdir. Bu sahte filozoflar ortaya batıl olan bir şeyler atarlar, insanın aklına bu düşünceleri sokarlar ancak insan bu ortaya atılanları uygulayamaz ve sonucunda kendini yetersiz ve güvensiz hissederler. Nitekim insanın bu ortaya atılanları uygulayamamasında suçu yoktur. Bu düşüncelerin teorikte sahipleri, pratikte kendileri bile bu batılları uygula’ya’mazken insanın bunu eyleyememesi olacak olandır.
“Filozof olun; ama tüm felsefenizin içinde yine insan kalın!” –Hume
David Hume Felsefesi – İdelerimizin Kaynağı
Düşünce içerikleri olan ideler, deneyimlerimizin sonucunda edindiğimiz izlenimlerle oluşurlar. Bu izlenimler sonucu ise izlenimlerin kopyaları olan idelere dönüşürler. İzlenimlerin canlılığı azdır ve üstüne düşündüğümüz idelerden ayrılırlar. İdeler ve düşünceler ise; canlıdır ancak izlenimleri edindiğimiz anda hissettiğimizden daha az güçlüdürler.
Duyusal alanda deneyimlediğimiz şeyler, izlenimlerdir. Bu izlenimlerin sonucunda ise ideler ediniriz. İdeler düşüncenin nesnesidirler. Ve deneyimlerimiz kadar ide oluşturabiliriz. Düşünce içeriklerini izlenimlerimiz belirlemektedir.
David Hume Felsefesi – Bilgi ve İnanç
Hume Felsefesi ‘ne göre insanın bilgi sınırları oldukça dardır. Ve o’na göre iki tür akıl yürütme vardır. Bilgi ve inanç. Zihinsel algılar akıl yürütürken iki tür zihinsel işlem gerçekleştirir. Biri gerçekten akılsal varlık yanıyla düşündüğü, idea ilişkileri kurduğu ide-ide arasındaki bağlantıyla edindiği; bilgiler. Diğer zihinsel işlemi ise; olgu sorunlarını ele aldığı ve ide-izlenim arasında kurduğu bağlantıdır. Bu ide-izlenim arasındaki bağlantılar ise; inançlardır. Ve Hume Felsefesi daha çok inançların üstünde duracaktır.
İnsanın bilgisi aritmatik, cebir, geometri gibi alanlarda matematik alanında kesin bir bilgiye ulaşır. Geriye kalan tüm edinimler inançtan başka bir şey değildir. İnanç denilen şey; bir izlenim ve ide arasında varılan sonuçtur. Örneğin; yarın güneşin doğacağını düşünmek, bizim alışkanlığımız, inancımız ve varsayımımızdır. Aksi de mümkün olabilir ancak biz bunu varsayıyoruz, bunun olmasını umuyoruz ve buna alışmışızdır. Her gün deneyimlediğimiz şeyler alışkanlıklarımıza dönüşür, alışkanlıklar sonucunda ise; bunca tecrübe artık huy, içgüdü olur. Ancak bunların başka bir şekilde gerçekleşmesi bir hayli de mümkündür. Ancak biz pratik anlamda çıkarım ve deneyimlerimizden oluşturduğumuz bu tür inançlar yaşamımızı devam ettirmek için bir vesile olur ve bu yüzden bu alışkanlıklara sıkı sıkıya bağlıyızdır.
“Alışkanlıklar yaşatır.”
David Hume Şüpheciliği – Akademik Şüphe
İnsanı insan yapan şey, diğer varlıklardan ayıran şey… İnsanın şüphe eden bir varlık oluşudur. Şüphe insanın bilen bir varlık olmasını sağlamaktadır.
Ancak David Hume Felsefesi ‘nin şüpheciliği akademik alanda bir şüpheciliktir. O’nun şüpheciliği, insan olmak alanında değil, bilimi bilim yapacak olan insanın işidir. Ki pratik anlamda şüphe edilmesi bir hayli gereksizdir, işe de yaramaz. Böylesi bir şüphe insanı kaygılı, pesimist, inançsız bir varlık yapacaktır. Yararlı olan şüphe, bilimsel akıl yürütmelerde kesin bilginin olanağına dair bir şüpheciliktir. Bilgi vardır ve kesin bilginin olanacağının değerlendirilmesi, bilgiye ulaşılmaya çalışılması yararlı bir tutumdur.
“Şüphe ediyorum, o halde varım.”
David Hume Felsefesi – Özgürlük Anlayışı
David Hume Felsefesi ’nde özgürlük bir idedir. Ve özgürlük ideyse, ideler ise; izlenimlerden gelen nesnelerse, özgürlüğünde olgusal kaynakları olmalıdır, o’na göre. İzlenimlerimizden edindiğimiz deneyimler, bizi özgür kılan şeydir. Ve eylediğimiz, deneyimlediğimiz kadar özgürlük sınırımızı belirleriz. Deneyimlemediğimiz bir şey konusunda özgürlük söz konusu olamaz. Örneğin; araba kullanmayı bilmeyen, deneyimlemeyen bir insanın veyahut yüzme bilmeyen bir insanın yüzme konusunda özgür olduğu söylenemez.
David Hume Felsefesi ‘nde bu sebeple insanın istediğini yapmak gibi sınırsız bir özgürlüğü yoktur. Ki yaşamımızdan dörtte üçünde alışkanlıklarla eylemlerini gerçekleştiren bir varlık için sınırlı bir özgürlük vardır. Bir şeyi yapmamışsan, tecrübe etmemişsen orada da bir özgürlüğün yoktur, der. Ancak bir şeyi bir kere dahi yaptığında artık o konuda özgürlüğün başlar. Daha çok özgür olmak demek, daha fazla denemek demektir. Yaşam birikimimiz dışındakilerde özgür değiliz ancak özgür olma olanağımız her zaman vardır…
“Kendini azad et, eyle!”