Irigaray Feminizm
Batı Felsefesi,  Blog,  Felsefe

Irigaray ve Feminizm – Yapıbozum İçin Mimesis

“Luce Irigaray, yapısalcılık sonrası gelişen ve etkili olan Fransız feminist felsefenin ünlü üç isiminden biridir. Bu eğilime postmodern feminizm denilmesi de söz konusudur. Feminist teorisyen, psikanalizci ve edebiyat kuramcısı.”

Irigaray’a göre batı düşünce geleneği, “dişil” olanı her zaman erile bağlı, ikincil olarak tanımlar.

“Dişil, her zaman eksiklik ya da körelme ile; tek başına değer tekeline sahip olan cinsiyetin yoksunluğu olarak tanımlanır.”

Kültürün her alanında (felsefe dahil) erillik içselleştirilirken, dişillik dışlanmıştır.  Felsefe, “pozitif dişil kimliği” reddederek onu “negatif” bir şey olarak tanımlama yoluna girmiştir. Bu nedenle kadın ve erkeklere ilişkin beklentilerimizin kaynağı değişen toplumsal normlar değil hiyerarşik, derine gömülü olan ve “cinsel fark”ı inkar eden bu kültürel sembolizmdir.

Irigaray, kadın için yeni bir dil ve yeni bir söylem gereksinimini belirtir. Onun bu bağlamdaki tartışmaları ikili bir yönelim içerir: Felsefe alanında ataerkilliğin yerini ve boyutunu belirlemek ve buradaki eril söyleme karşıt olarak dişil bir kimlik tanımlamak.

Irigaray’ın temel sorunu, bu ikili işlemin, ataerkil bir söyleme düşmeden nasıl gerçekleştirilebileceğidir. Irigaray, bu sorunun, ancak kadın ile erkek arasındaki düzeni ve iktidar dengesini tersine çevirmek koşulu ile aşılabileceğini varsaymaktadır. Bu koşul, aynı zamanda Irigaray’ın metodolojisinin stratejisini vermektedir.

Irigaray ve Cinsel Fark Eleştirisi

Irigaray’ın ilk dönem çalışmalarının merkezi düşüncesi, felsefenin “öteki”leştirdiği, ataerkil ekonominin sömürge kaynağı olarak gördüğü kadın ile “erkek özne”nin dünyayı kurma ve yorumlama biçiminin eleştirisidir. İkinci dönem çalışmalarında ise batı düşünce geleneğinin yarattığı “erkek özne” karşısında “dişil öznelliğe” dayalı ikinci bir özne tasarımı oluşturma çabasına girer. Son dönem çalışmaları ise artık Irigaray’ın düşünsel söyleminin temel hedefi olan cinsiyet farklılığını gerçek bir fark olarak çözümleyen, cinsiyetlerin gerçekten farklı olduklarının kabul edildiği kültürel bir değişimin gerekliliğini gözler önüne serer.

Feminizm bu bağlamda Irigaray için cinsiyetler arasında basit bir eşitlik elde etme mücadelesi değil bir farklılık yaratma –kadının erkekten farklarının tanınmasını sağlama- mücadelesi olacaktır. Bu nedenle onun dilsel ve toplumsal dönüşümü içeren feminist felsefesi, “farklılık” üzerine kurulu yeni bir kültürü gerekli ve zorunlu kılar. Bu farklılığa dayalı kültür aslında varolan, mevcut ve tüm batı düşünce geleneğine sinmiş olan kültürün değiştirilmesi ile yaratılacaktır.

Bu yeni kültür, erkek ve dişi bedenlerin farklı ancak eşit düzeyde temel ve değerli metafizik ilkeler barındırdıklarını kabul edecektir.  Pozitif bir dişi kimliği sağlayan bu yeni kültür kadınların kendilerini dişi-bedenli, aktif ve erkeklerle eşit değerde olarak ele almalına ve iki cinsiyet arasında olan sadece üreyen değil, yaratıcı bir çift olmaya da özendiren etik değerlerin yaratılmasına, tanınmasına olanak sağlar.

Strateji Olarak Taklitçilik |Mimesis|

Bunun için de Irigaray, bir “taklit”, “taklitçilik” stratejisi önerir. Taklitle (mimesis) oynamak, bir kadın için, söylem yoluyla onun sömürülmesinin yerini, kendisini basitçe (söyleme) indirgemesine izin vermeden, geri kazanmaya çalışmaktır.

“İkinci cins”in yalnızca kendi dilini kuran bir meydan okuma ile değil, aynı zamanda kültürdeki cinsiyet farklılıkları ve ataerkil formülasyonları da geçersiz kılması gerektiğini varsaydığı için Irigaray, taklidi bu stratejiyi karşılayacak bir metodoloji olarak işlemektedir.

Taklit, Irigaray’a göre kadınların ataerkil hiyerarşileri ortaya çıkarmak için kullanabileceği bir stratejidir. Tarz olarak taklit, dişiliğin bastırılmasını, boyunduruk altına alınmasını kapsar. Irigaray’ın taklit tarzı, dişiliğin kötülenmesi kuralına, eril ayrıcalıklara ve terimlerin anlamlarına hiyerarşiyi yerleştiren ikili düşüncelere meydan okumayı içerir.

Irigaray’ın taklit hakkındaki belirlemeleri, bu stratejik amaçları; özellikle de ataerkil düzenleri radikal bir şekilde dönüştürecek nitelikte görünmese de, varlıklarını gösterebilir ve onların dayanıklıklarını test ederek kırılma noktalarını gösterebilir; daha da fazlası, kadının varoluşsal duruşu için bir söylem modelini olanaklı kılar.

Bu açıdan bakıldığında taklit sosyo-politik bir eylemdir, çünkü “kadının maskesini dönüştürür, onun kadınlığını, dişiliğini yeniden düzenlemesinin aracı haline getirir.” Bu, açıkça deconstruction’dan –eril olanı kırma ve bozmadan- varoluşsal bir yapılanmaya –dişil bedende kendi diline, kendi bilincine- doğru bir dönüşümdür.

Pozitif bir taklit, merkeziyetçi düzenin altını çizmekten daha fazlasını yapar, farklılığın “neşeli bir yeniden birleşmesidir” ve “dişilerin gömülü olduğu kadınlığın…içinden veya altından çıkartılması”, kadınlığın ortaya çıkmasıdır.

Taklit, bu dönüşümün metodolojisidir. Bu metot, hem eril olanın kimlik inşasında ve bilgi üretiminde otorite olduğu kabulünü sarsar hem de dişil olanın varoluşsal alanını genişletir. Bu nedenledir ki taklit, “yeniden söyleme ve sesi güçlendirmenin etkileri ile kadın düşmanı söylemini bozmak için tasarlanmış bir söylem biçimidir.”

Irigaray’da taklitçilik, “dişi bedenin pozitif imgelerine doğru ilerlemenin bir yoludur.” Dişi bedene ilişkin bu yeni pozitif imgeler ancak önceki imgelerin –felsefi imgelerin- üzerine kurulabilir ve bu önceki imgeler taklit edilerek yaratılabilir.

Dişi cinsiyetin geleneksel imgelerini taklit etmek onları yeniden üretmektir. Bu bağlamda taklitçilik kültürel olanın bilincine daha fazla varmamızı sağlar ve aynı zamanda bize onu eleştirebilme olanağı verir. Bu bağlamda Irigaray, geleneksel imgelemi, çoğu zaman onun içeriğini kurnazca değiştirerek taklit eder. O halde Irigaray için taklitçilik geleneksel imgelemin bir farkla tekrar edilmesini –erkek ve dişi bedenlere eşit ölçüde pozitif olan yeni sembolik anlamlar verilerek- zorunlu kılar.

Dişi öznelliğin oluşturulmasında, mevcut dil ve terimlerin “kadını erkekleştiren” bir tehlike olduğu kabulünden hareket eder. Bu bağlamda Irigaray’ın stratejisi, “erkek gibi olmama”nın yolunu –yani, kadının erkek dili ile kendini tanımlamasının biçimini- bulmaktır.

Taklitçilik, bu stratejiyi gerçekleşme olanağı sağlar görünmektedir. Taklitçilik, bir “erkek gibi” olmama girişimi olduğu kadar, erilin dilinin basit bir tekrarı da değildir.

“Eğer kadınlar taklit ile oynayabilirlerse, operasyonlarına yeni besinler getirme kabiliyetine sahip oldukları içindir. Çünkü bu operasyonu her zaman beslediler. Taklitteki ilk menfaat doğadan yeniden üretim değil midir? ‘Doğa’nın koruyucuları olarak, erkekler için taklidin kaynağını koruyan, dolayısıyla mümkün kılan kadınlar değil midir? Logos için mi?”

<<  Kadın için taklit etmek, tasarlanma sürecinde hiçbir zaman rol almadığı bir oyuna katılmak anlamına gelir- uyumlu davranarak oyuna girer ama aslında bu süreçte gözden kaybolur. >>

Irigaray’a göre “kadınlar, kendilerini korumak için, ataerkil düzenin görünürdeki doğallığını taklit etmek, asli farklılıklarını gizlemek zorundadırlar. Ancak, bunun sonucunda, “cinsel açıdan farklı olan öteki” konumları da kaçınılmaz biçimde kayıplara karışır veya görünmez olur.”

“Kadının taklitçi işlevi simgesel düzenin devamlılığı için hayati öneme sahiptir. Erkek özneye bağımlı ve ikincil konumda bir bütünleyiciye dönüştürülen kadının gerçekten ortadan kaybolduğu, yansıtmaya ve taklide devam ettiği sürece fark edilmez.”

Ancak kadının taklit rolünü ve ataerkil dili kullanması; dişilliği isteyerek kabul etmesi, Irigaray’a oyunu bozmak için stratejik bir adımdır.

“İlk aşamada, belki de dişile tahsis edilmiş olan sadece bir ‘yol’ vardır: taklit etmek. Biri dişil rolü kasıtlı olarak üstlenmelidir. Bu, hali hazırda bir tür itaat biçimini dönüştürmek ve böylece onu engellemeye başlamak anlamına gelir. Oysa bu duruma doğrudan dişil bir meydan okuma, (eril) ‘özne’ olarak konuşmayı talep etmek anlamına gelir; yani, cinsel kayıtsızlığı koruyacak olanla bir ilişki kurmak anlamına gelir.”

Burada koşul, kadının dişil konumunu bilerek ve isteyerek üstlenmesidir. Bir tür itaati tersine çevirmek için dişil rolü onaylamayı ve ona doğru ilerlemeyi bilerek üstlenmesini gerektirir. Bu nedenle, taklitle oynamak, bir kadın için, sömürüsünün yerini söylem ile yeniden kurtarmaya çalışmaktır.

“Dişil rolü kasten benimsemek aynı zamanda kadının çift konumlanışına dair bir farkındalığa da işaret eder- hem sistemin bir parçası hem de sistemden dışlanan olarak, aynı anda hem içeride hem dışarıda konumlanış.”

“Kadının bu müphem konumu, ona biçilmiş olan bu taklitçi rolünü kasti ve oyuncu bir tutumla kullanarak sistemin içe çöküşünü başlatması için olanak sağlar.”

Irigaray – Psikanalist ve Feminizm

Irigaray, psikanalist bir metodolojiye uygun olarak düşünmektedir. Psikanalist bir çözümlemeye göre, olumsuz görüşlerin üstesinden gelmek için onların açığa çıkarılması ve gizemlerinin aydınlatılması gerekir. Irigaray’ın taklit yöntemi de, kadınları olumsuz, basmakalıp görüşlere indirgemeden, olumsuz bir görüşü tekrarlar ve bu görüşün kendisinin atılması gerektiğini biraz da alaycı bir dille gösterir.

Mevcut tek dil ataerkil düzenin diliyse nasıl farklı konuşabilir, nasıl kadın (olarak) konuşabilir?

Irigaray’a göre kadın, oyuncu bir tekrar eylemi ile görünmez kalması gerekeni görünür kılar. Eril kodları altüst etmek için bu kodları konuşma ve yazma yeteneğini kullanabilir.  Kadının taklitle oynaması sadece ataerkil söylemi taklit etmesi değildir aynı zamanda o kendini erkek öznelliğinin olumsuz karşılığına gönderen toplumsal cinsiyet düzenlemesinin görünürdeki doğallığına da meydan okur.

<<”Taklitle oynama” veya “dönüşümsel öykünme” stratejisi kadının, erkekten farklı olduğu kadar kendi içinde farklı konumunu da dile getirmesini sağlar. Simgesel düzenle oynayarak –aynı dilsel hamleyle- babanın dilini konuşur hem de konuşmaz. Kadının çift konumlanışı, sistemin bir parçası olması ve sistemden dışlanması, temsilini dilde bulur, aynı anda hem olumlayıcı hem de alt üst edicidir.”>>

Sonuç olarak taklit, kadın olmanın da bir değer olarak görülmesinin, kadının bir özne olarak var olabilmesinin, kendi dili ile konuşabilmesinin olanağıdır.

Kaynakça:

Luce Irigaray’ın cinsel fark kavramı ve dönüştürücü eylem olarak mimesis- Didem DELİCE

Dr. Öğr. Üyesi Eylem Yenisoy Şahin – Ders notları ve anlatımı.