Doğu Felsefesi,  Felsefe,  Hint Felsefesi

Bhagavad Gita Öğretisi – “Eylemin Terki Değil, Eylemle Terk”

Bhagavad Gita Öğretisi

Mahabharata Destanı

Mahabharata, Vedalar sonrası mitoloji ve doktrinin büyük bir deposu olarak tasvir edilir ve onun kapsayıcı karakteri şu şekilde ifade edilir; “İnsanın refahı ile ilişkili meselelerde bilinmeye değer olan buradadır ve burada olmayan başka hiçbir yerde de bulunmaz.”

 Sanskrit destanı Mahabharata, Pandava kardeşleri ile kuzenleri Kauravalar arasında Kuzey Hindistan’ın bir bölgesinin kontrolünü ele geçirmek için yapılan savaşın öyküsüdür. Büyük bir olasılıkla Mahabharata M.Ö. V. ile II. yüzyılları arasında yazılmıştır.

Destanın, “Vyasa” tarafından yazıldığı sanılmaktadır ancak garip bir şekilde, ortodoks ve heterodoks görüşleri yan yana içerir ve çoğunlukla da “birbirlerine benzediklerine dair aşikar herhangi bir anlam olmaksızın” bir doktrini diğeriyle karıştırır. Bu, onun tek bir yazarın ya da tek bir çağın çalışması olmadığı, ancak birçok neslin hatta yüzyılların gelişmesini sunduğu gerçeği ile açıklanır. O’nun bu tavrının sebebinin, Hindistan’da ne tamamen ortodoks ne de tamamen heteredoks olarak tasvir edilemeyen geleneğin yeni bir akıma yol açtığı ileri sürülebilir. Mahabharata Destanı’nın bir bölümü olarak, Bhagavad Gita ise Hintliler için kutsal metinlerden biri sayılmaktadır.

Bhagavad Gita Öğretisi

Yaygınlık ve şöhret bakımından Hint düşünce dünyasında Bhagavad Gita gibi bir metin yoktur. Her zaman, büyük saygı uyandırır ve eğer geçmişe göre bir fark varsa o da, şöhretinin şimdi daha da artmış olmasıdır. Bhagavad Gita Öğretisi’nin sorunu, bir varoluş ve etik sorunudur. Ve şair bu sorunu öyle evrensel ve zamansız olarak ele almıştır ki, günümüzde bile etik bir sorunla karşılaştığımızda, başvurabileceğimiz bir başucu metni olarak ele alınır. Metin, başından sonuna kadar, Hint düşüncesinin önde gelen ayırt edici özelliği olan hoşgörü ruhunu gösterir.

“Kim gerçek bir adanışla herhangi bir tanrıya ibadet ederse, onun bu adanışını kökleştirir ve bununla arzularını tatmin ederim”; “adanmışlıkla başka tanrılara tapanlar, eksik de olsa aynı zamanda bana da tapınırlar.”

Bhagavad Gita ve Ahlak Öğretisi

Ahlaki bir problemle ilgilenen çalışma, zorunlu olarak metafizik problemlere de dokunur; ancak onlar yalnızca ahlaki öğretinin arkaplanını teşkil ederler. Bhagavad Gita, Vedalardan sonra Hint’in kutsal kitabı olarak kabul edilir. Vedalar ritüeller ve metafizik için ne kadar önemliyse, Bhagavad Gita’da etik için o denli önemlidir. Ancak metinden tam bir ahlak teorisi çıkartmakta mümkün görünmemektedir.

Krişna, duruma uygun bir davranış tarzını ilan ederken, doğal olarak dikkati yalnızca, doğru hayatın üzerinde temellendirilmesi gereken ilkelerin bir kısmına çeker. Bundan dolayı çalışmanın konusu, ahlak felsefesinin bütünü değildir ve nitekim metnin içinde ahlak felsefesinin önemini görmezden gelmeler bile vardır.

Bhagavad Gita Ne Anlatır?

Şairin, yoğun kaygı ve beraberinde gelen eylemsizlik üzerine söylemleri için seçtiği alan, bir savaş alanıdır. Arcuna’nın kuzenleri, öğretmenleri ve daha nice değer verdikleri kimseler karşı safhada onunla savaşmak için halihazırda beklemektedir. Başlangıçta Arcuna’yı savaşmak için umutsuz ve gücünü yitirmiş buluruz; ancak Krişna’nın iknasının bir sonucu olarak, bu mücadeleye katılmak için zihnini hazırlamaya girişir. Şiiri anlamadaki önemli unsur, eylemin kendisinin esasını merkeze almaktır. Bundan dolayı öğretinin merkezi noktası “eylemcilik” ya da Gita’nın ifadesi kullanılacak olursa “Karma Yoga”dır.

Bhagavad Gita’nın Karma Yogası, eylemle zihni dizginlemenin öğretisini sunar. Bir güdülenmeyle (phala), sonuca odaklanarak veya bir çıkar uğruna değil de, eylemin bizahati kendisi için eylemi icra etmek hedef olarak görünür.

“Sizin ilginiz yalnızca eylemedir, asla onun sonucuna değil.”

Bhagavad Gita Öğretisi ‘nin Önemi – Pravrtti ve Nivrtti’nin Sentezi

Bhagavad Gita’nın önemi, bu zamanda ortodokslar arasında hakim olan iki ideale gönderme yapılırsa daha anlaşılır hale gelebilir. Nivrtti, olarak isimlendirilen birinci ideal, bütün karmaları bırakmayı ve iş dünyasından bütünüyle çekilmeyi savunur. Şüphesiz ikincisi Pravrtti, toplumsal hayatın getirdiği bütün yükümlülükleri yerine getirerek toplum içinde yaşamayı tavsiye eder ama bencillik unsurunu bütünüyle dışarıda bırakmaz.

Gita’nın konusu, pravrtti ve nivrtti idealleri arasında her ikisinin mükemmelliğini muhafaza ederek, bizim eylem ve tefekkür olarak adlandırabileceğimiz ideal ölçüyü keşfetmektir. Karma Yoga, böyle bir ölçüdür. Eylemi bırakmadığı gibi, terk ruhunu da muhafaza eder. Faal bir hayatı tavsiye eder, ancak bencil itkilerin oyununa bir yer bırakmaz. Böylece de iki idealin hiçbirini ıskartaya çıkarmaz, ancak onları bir araya getirerek her ikisini de geliştirir ve ulvileştirir. Terk etmenin ifade ettiği ruh hali devam eder; yalnızca eyleme şüpheyle bakmayı bırakır. Bir başka ifadeyle, Gita’nın Öğretisi, eylemin terkini değil, eylem halinde terki temsil eder.

Bhagavad Gita, Arcuna’nın kederine benzer bir durumda olan, kendisini çıkmazda bulan herkese çekici gelir. Bu daha geniş anlamıyla, eylemin insan için doğal olduğu ve bu özelliği abartan ya da onun değerini azaltan hiçbir görüşün doğru olamayacağı ilkesini temel alır. Hiçbir insan eylemden tümüyle feragat edemez. Ancak bu doğal eylem uygun olarak yönlendirilmeye muhtaçtır, yoksa bencillik ya da maddi hedefler için kullanılmaya açık olup kendisi için var olan daha yüksek gayelere ulaşmayı engelleyen bir amaç haline gelir.

“Duyunun her nesnesiyle ilgili, her zaman sevgi ya da nefret vardır. Bir kimse, her ikisinin de hükmü altına girmemeli, çünkü onlar onun düşmanlarıdır.”…”Yıkıcı bir düşmanı vurup düşürmek için ilk önce, onları hükmün altına al.”

Pekala, bu eylem hangi yönde kullanılmalıdır? Bu soruyu yanıtlayan Gita herkese, kendilerine has görevlerin yerine getirilmesini emreder. “İnsan ister büyük olsun isterse küçük olsun, kendi hususi çalışmasını asla bırakmamalı.” Gita, kişinin dharması (sva-dharma) olduğu müddetçe yaptığı içsel değerine az ya da hiçbir değer atfetmez.

Arcuna’nın ödevi, halkının iyiliği için, kendi tutunmalarından kendini azade etmek ve elinden gelenin en iyisini yapması gerektiğidir. Zihnini dinginleştirerek, eylemle kendi dharmasını gerçekleştirmelidir. Hedef ister, Brahman haline gelme ister Tanrı’nın huzuruna ulaşma olsun, Karma Yoga ile nihai olarak samsara ya da iyinin ve kötünün alanı aşılır.

“Ne bu tür hiçbir çaba kayıptır; ne de istediğine ulaşma yolunda herhangi bir engel vardır. Yapabileceğimiz küçücük bir şey bile, bizi hedefe daha da yaklaştıracaktır.”

Karma Yoga, insanın “bütün varlıklarda kendisini ve bütün varlıkları kendisinde” görmesine imkan veren aydınlanmada gerçekleştirir; sonrası ise, Tanrı’yla sevgiyle birleşme tesis edildiğinde kemale erer. Eğer ilk aşamayı “aydınlanma” olarak betimlersek, ikincisi “aşk idealini” temsil eder; o yalnızca Tanrı’nın ve onun aracılığıyla da yarattıklarının sevgisidir.

“Pasiflik, hemen hemen yanlış eylem kadar kınanmaya layıktır.”

Kaynakça:

  • Hint Felsefesi Tarihi – Mysore Hiriyanna
  • Bhagavad Gita, İlahi Olanın Ezgisi – çev. Damla Dönmez
  • Hint Felsefesinin Temelleri – Korhan Kaya
  • Hinduizm – Korhan Kaya