Nagarjuna Felsefesi
Doğu Felsefesi,  Felsefe,  Hint Felsefesi

Nagarjuna Felsefesi – “Prajnaparamita İçin Diyalektik”

Nagarjuna Felsefesi

Buddhacılık farklı düşünce okullarına doğru genişlemeye başladığında ana gövdesi Theravada ile Mahayana olarak bilinen okullar içinde yer aldılar. Theravada Buddhacılığı, Vaibhasika ve Sautrantika okullarına bölündü. Mahayana Buddhacılığı, Madhyamika okuluna ve ardından, bir asırdan daha fazla bir süre sonra, Yogacara okuluna yol açtı.

Büyük Hint düşünürlerinin en önemlilerinden biri sayılan Nagarjuna, Mahayana Buddhacılığının Madhyamika kolunu yayıp, temelini atmıştır. Nagarjuna Felsefesi’nin temeli Buddha’nın Orta Yol öğretisinin bir tür mantıksal karşılığını verir. Nagarjuna, sıradan düşünmedeki çelişmeleri karşı karşıya koyan ve bütün savların yadsıma çiftlerine dönüştürülmesiyle, bu türden aşırılıklardan düşünceyi çıkarmaya çabalayan ve bu yolla aydınlamaya ulaşmak için aklı özgürleştiren “diyalektik akıl yürütme” süreci geliştirmiştir. Bu işleyişe göre, karşılaştırılan düşünce kutuplarının akıl yürütme yoluyla yadsınabileceği kabul edildiğinde, zihin gerçekliğin onlardan hiçbiri olmadığını teslim edebilir; tanımı karşı koysa da anlamca nihilistçe olmayan bir ya da hiçi yani sunyatayı hissedebilir.

Boşluk yaşantısı zeka ve sezginin birleştirdikleri dengeli ve mükemmel bilgelik, “prajnaparamita” durumu olarak kabul edilir. Belki de keskin karşıtlıklar bağlamında düşünen bir zihin için mümkün olmayan bir kavrayış türüne izin veren birinin bütün bilincinin açıklığı diye düşünmek en iyisidir:

“…bu iki aşırılık arasındaki orta, dokunulamaz, emsalsiz, görünmez, gerçekten Orta Yol olan bir durum olmaksızın anlaşılmazdır- asıl biçimi içinde Gerçek’in görünümü-“

Nagarjuna’ya göre sunyata, bir anlamlar alanını içeren ve diyalektik bir akıl yürütme yöntemiyle birlikte, kuruntulu ve katı bir felsefe yapısına elveren bir kavramdır.

Nagarjuna Felsefesi – Diyalektik Yöntem ve Nedensellik

Diyalektik yöntem kabaca dört katlıdır: İlkin, bir şeyin olumlanması kabul edilir; ardından onun yadsınması; sonra hem olumlamanın hem de yadsımanın yadsınması. Bu yöntemin herhangi bir şey üzerindeki uygulanışı, Nagarjuna Felsefesi’ndeki esaslı bir konunun ele alış tarzında örneklenir: “Bağlı Yaratılış Tasarımı.” Bu nedensellikle ilişkilidir ve bütün karşıtlıkları reddedip gerçekliğin Orta Yol’da bulunduğunu kabul edilegelen genel bir Buddhacı ilke çerçevesinde anlaşılması gerekir. Madhyamika sastraları (yorumları) ile genel olarak Buddha’nın şu sözlerinde dile getirilir:

“Ne üreme ne yok etme; ne yıkma ne de kalımlılık; ne birlik ne de çokluk; ne gelen ne de giden.”

Bu ilke gereğince, Nagarjuna nedenselliği kabul ettiğinde, bütünsel bir determinizmi de bütünsel bir indeterminizmi de reddeder ve nedensellikle ilgili Orta Yol açıklamasını benimser. Nagarjuna, karşılıklı bağımlılık ve bağlı yaratılış kavramlarıyla, dünyanın kendi varlığına sahip olduğunu; bu karşılıklı bağımlılık olgusuyla ilgili, dil bakımından kesin olarak ifade edilebilir olmasa da, kesin bir sezgisel kavrayış türünün aydınlanma ve ruhsal gelişim için zorunlu olduğunu ileri sürer: Bu Orta Yol’un koşuludur.

“Boşluk diye andığımız bağlı yaratıştır. Bu mecazlı bir adlandırmadır ve gerçekten orta yoldur.” –Nagarjuna

Nedenselliği gözden geçirirken Nagarjuna, üç durum varsayar: Birincisi, nedenin içinde içerilmiş sonucu içinde barındıran özdeşlik durumu; ikincisi, sonucu nedenden ayrı olan özdeş olmama durumu; üçüncüsüyse bir nedenin, varoluş öncesi bir nedenin sonucu sayıldığı ve koşulların görünür bileşimi yüzünden öyle olan karma bir görüş.

 Nagarjuna Felsefesi’nin diyalektik mantığına bağlı kalındığında, bu üç durumda üçünün de savunulamaz olduğu görülür: Zira ilkin, bir sonuç kendi nedeninin bir parçası olarak zaten var ise, şu halde üretilmiş olamaz; ikinci olarak, eğer var sayıldığı gibi bir sonuca neden olan koşullar sonuçtan farklı iseler, o halde “her şey her şeyden çıkar” ve “nedensellik”ten anlaşılan bu değildir; sebeplerin üçüncüsü ilk ikisinin kabul edilemezliğiyle ilgili olarak zaten verilmişti.

Nagarjuna Felsefesi ayrıca, nedenselliğin, değişimi varsaydığını ve bunun bizi, kalıcı olana bakarak değişimden söz etmek saçma olacağından, anlık olaylardan ibaret bir gerçeklik görünüşü kabul etmeye yönelttiğini belirtir. Ancak, değişim sürekliliği gerektiren bir değişim sürecini içerdiğinden sadece anlık olaylarla ilgili bir değişim süreci olamaz. Böylece yerli yerine oturtulmuş diyalektik, bu üç nedensellik açıklamasını tutarsızlığa indirger ve orada anlaşılabilir olan nedensel bir kuramdan söz etmenin hiçbir yolu görünmez. Sunyatanın kavranmasının koşulu böylelikle elde edilir.

“Madhyamika yöntemi, zihni kavramsallaştırmadan yoksunlaştırmak ve bütün fikirlerden boşaltmaktır… Diyalektik, bilgi edinmek için değil fakat arınmak için en büyük yoldur… Kavramsal örnekçelerin zorlamasıyla bütün sınırlamaların ortadan kaldırılmasıdır. Bu hiçin var olduğunu ileri süren bir görüş olarak Nihilizm değildir. Diyalektik, Nihilizm dahil bütün görüşlerin reddidir.” –T.R.V Murti

Nagarjuna, en sonunda samsaranın koşullu varlığının nirvanadan farklı olmadığının düşünülebileceğini savunur. Bu onun, yararlılık ve geçerliliğinin sıradan deneysel ayrımlarından yoksun bırakmayı istediği anlamına gelmez. O’na göre, bunların akla uygun kullanımı gündelik hayatın işleri içinde bulunur. Bununla birlikte, daha yüksek ya da felsefi hakikate başvurulacak olursa, bunlar yanlış yola götürmek olarak kabul edilmelidir. Önemli olan, kılgın yaşayışın deneysel ayrımlarının, daha üst gerçeklikle olan ilişkilerinin eleştirel açıklaması bağlamında anlaşılmasıdır.

“Bodhisattvalar, düşünceler için can atmazlar, hiçbir şeye bağlanmazlar; onların mükemmelleşmiş bilgisi boştur. Bu bilgeliğin en üstün özüdür.”

Kaynakça:

  • Otuz Beş Doğu Filozofu – Diane Collinson/Robert Wilkinson
  • Nagarjuna’nın Düşüncesi – Ahmet Soysal
  • Hint Felsefesi Tarihi – Mysore Hiriyanna