Batı Felsefesi,  Felsefe

Descartes’in Tanrısı ve Kötülük Problemi-Cisimler Gerçek Mi?

Descartes’in Tanrısı ve Cisimler

Descartes kuşkusuz olanın “ben” olduğunu söyledikten sonra Tanrı’nın varlığını kanıtlamaya girişecektir. Descartes’in Tanrısına da ilişkin temel argüman şudur; Parmenides’ten beri gelen “varlığın ancak varlıktan gelebileceği”  düşüncesi…

Descartes’in Yetileri ve Kötülük Problemi

Descartes idelerini üçe ayırır. Doğuştan bulunan ideler, dışarıdan gelen ideler ve benim tarafımdan yaratılmış ideler. Ona göre; zihnine doğuştan yerleştirilmiş bir Tanrı idesi vardır. Ve bu Tanrı skolastiklerin Tanrı’sıyla neredeyse aynıdır. En iyi, en mükemmel, sınırsız ve sonsuz…

Skolastik felsefedeki en önemli problemlerden biri “kötülük problemidir”. Tanrı madem bu kadar mükemmel bir varlık o zaman bunca kötülük neden var sorusu asıl soru’n’dur. Skolastik felsefeyle Descartes’in tanrısı anlayışı ne kadar benzese de “kötülük problemi”ni ele almaları bakımından birbirinden ayrılacaklardır. Skolastikler özellikle Aziz Anselmus kötülükleri insanın sınırlılığına dayandırırken, Descartes; kötülük probleminin nedenini insanın sınırlı oluşuna dayandırmayacaktır. Modern filozof öncelikle yargılarının ayrımına gider. Yargılar ona göre iki türlüdür. Bilme yetisi (anlık) ve Seçme yetisi “istenç.”

İnsanın bilme yetisi Tanrı’nın bilme yetisinin yanında sınırlı olsa da seçme yetisinin Tanrı’nın ki gibi olduğunu söyleyecektir. Ve insanın istencini yani seçimlerini kötü yönde kullanması kötülükleri meydana getirmektedir. Descartes’in “kötülük problemi”ne yaklaşımı;  çağının da, felsefenin de, biliminde kırılma noktası olacaktır. İnsan akla uygun seçimleri yaparak ve bilime özellikle matematiğe, geometriye imkan tanıyarak kendi sınırlarını, iyiliğini veya kötülüğünü belirleyebilir diyecektir.

“… istencin/iradenin anlığımdan çok daha geniş ve kapsamlı olması yüzünden onu aynı sınırlar içinde tutamıyorum ve genişleterek anlayamadığım şeyleri de kapsamına sokuyorum; oysa o (isteme yetisi) doğası gereği bu şeylere kayıtsız ve ilgisiz olduğundan kolayca aldanabiliyor ve doğru yerine yanlışı, iyi yerine kötüyü seçebiliyor; böylece ben de yanılıyor ya da günah işliyorum.”

Descartes’in Tanrısı

Descartes insanı şu açıdan sonlu ve sınırlı bir varlık olarak tanımlar; İnsan ölümlüdür ve eğer sınırlı olmasaydı istediklerini anında yerine getirebilirdi ancak getiremiyor. Bu yüzden tüm yaratılanları sonsuz istenci olan bir yaratıcının yaratmış olması gerekmektedir. Yani Descartes’in Tanrısı en mükemmel, sınırsız, sonsuz ve zorunlu bir töz olmak durumundadır!

Felsefesine başlarken her şeye karşı şüphe duyan Descartes, bu şüpheyi kötü bir cinin onu yanıltabileceği ihtimaline karşı yapmıştır. Kötü cinin yanıltma ihtimali bile olsa ilk olarak emin olduğu şey kendi yani düşünebilmesinden dolayı aklıdır. Sonrasında ise; kendinin yaratıcısı olarak Tanrı kesin olarak vardır. Ve O mükemmel bir varlık olduğundan onu kandırmayan ve yanıltmayan bir Tanrı olmak zorundadır. Çünkü onun doğuştan gelen bilgisine göre Tanrı mükemmel ve iyi olandır.

Descartes “ben”i ve “Tanrı”sını kanıtladıktan sonra cisimlerin var olup olmadığı sorusunu sorar. Yani varlığın var olup, olmamasını Tanrı’dan sonra açıklayacaktır.  O cisimlere karşı edilgin olduğunu söyler. Ve Tanrı’nın onu kandırmayacağı inancıyla duyumsadıklarının etkin olarak orada var olması gerektiğini öne sürer.

Cisimlerin Varlığına İlişkin Argümanı

  • Bende edilgin bir duyum, yani duyuların şeylerin kavramlarını alma ve tanıma yetisi var.
  • Ama bunun yanı sıra bende ya da başka herhangi bir şeyde, söz konusu ideleri oluşturup üretebilecek başka bir etkin yeti de (olmalı) yoksa edilgin yeti benim için tamamen gereksiz olurdu ve ondan asla yararlanamazdım.
  • Bu etkin yeti ya bende ya da benden başka bir şeyde olmalıdır.
  • Bu etkin yeti bende olamaz, çünkü ideler çoğu kez benim hiç katkım olmaksızın, hatta istediğime karşın duyularımın önüne çıkıyorlar.
  • Bu etkin yeti zorunlu olarak benden ayrı bir tözde bulunmalıdır. Bu tözse ya cisimlerdir ya da Tanrı.
  • Tanrı aldatıcı olmadığına göre; “Ya bana bunun böyle olduğunu (idelerimin kaynağının aslında cisimler olmadığını) bildirecek hiçbir yeti vermeyip ya da tersine bunların cisimli şeylerden çıktığına inanmaya büyük bir yatkınlık verdiği için, bu aldatıcılıktan dolayı Tanrı nasıl mazur gösterebilir, bilmiyorum” Yani bana gösteren Tanrı olamaz.
  • Etkin olan, bana kendilerini gösteren cisimler olmalıdır. “Dolayısıyla, cisimli şeylerin de gerçekten var olduğu sonucuna varmam gerekiyor!”

“Tanrı aldatıcı olmadığına göre… Bana bunun böyle olduğunu bildirecek hiçbir yeti vermeyip tersine bunların cisimli şeylerden çıktığına inanmaya büyük bir yatkınlık verdiği için, bu aldatıcılıktan dolayı Tanrı nasıl mazur gösterebilir bilmiyorum; dolayısıyla, cisimli şeylerin de gerçekten var olduğu sonucuna varmak gerekiyor. Ama bunlar belki de tamamen duyularımızla algıladığımız gibi değillerdir, çünkü duyu algılarını hayli karanlık ve karışık olan birçok etmen vardır; fakat itiraf etmek gerekir ki, hiç olmazsa orada (duyu alanında) açık ve seçik olarak kavrayabildiğim bütün nesneler, yani genel olarak kurgusal geometrinin nesnesine dahil her şey, gerçekten orada vardırlar.”

Kaynakça:

  • Ahmet Cevizci – 17. Yüzyıl Felsefesi
  • Deniz Soysal – İdeler ve Tanrı