Feminist Teoloji
Blog,  Felsefe,  Mitoloji

Feminist Teoloji: Tanrı’nın Erkek Tekelinden Kurtuluşu

Feminist Teoloji

“Kadın olmak”, inançta bile bir yara. Tanrı’nın adını anarken bile bazen bir yabancı gibi hissediyoruz. Tanrı hep bir “O” ve o “O” hep erkek. Kutsal metinlerin dili eril, peygamberler erkek, kutsal görevler hep erkeklerin elinde. Peki, biz kadınlar? Biz inanan, dua eden, ibadet eden kadınlar neredeyiz? Kadim zamanlardan beri inancı taşıyan, dualarıyla dünyayı dönüştüren bizler neden hep gölgede bırakıldık? İşte feminist teoloji tam da burada devreye giriyor: Kadınların Tanrı ile ve inançla bağlarını yeniden kurmasını, kendi kutsallıklarını geri almasını sağlıyor.

Feminist Teolojinin Doğuşu: Sessizlik Bozuluyor

Feminist teoloji, 20. yüzyılın ikinci yarısında kadınların yalnızca toplumsal ve siyasi haklarını değil, ruhani haklarını da sorgulamaya başlamasıyla yükseldi. Mary Daly, “The Church and the Second Sex” kitabında, “Eğer Tanrı erkektir, o zaman erkek Tanrı’dır” diyerek Hristiyanlığın erkek egemen yapısına meydan okudu. Rosemary Radford Ruether, “Kadınlar yalnızca inancın takipçisi değil, inanç yaratıcılarıdır” diyerek kadınların dini öğretilere etkisini vurguladı.

Feminist teoloji, yalnızca kadınların din içindeki rollerini tartışmakla kalmaz. Aynı zamanda dinin dilini, Tanrı’nın cinsiyetini ve kutsal metinlerin tarih boyunca nasıl yorumlandığını da sorgular. Carol Christ, “Tanrı’nın kadın yönlerini keşfetmek, kadınların ruhani olarak özgürleşmesi için bir adımdır” diyerek, kadim kadın tanrıçaların neden unutturulduğunu sorgular.

Kutsal Metinlerde Kadın: Unutulmuş Hikâyeler

Kadınlar tarih boyunca peygamberlerin, din adamlarının, kralların gölgesinde bırakıldı. Ama feminist teologlar kutsal metinlere yeni bir gözle bakarak kadınların izlerini yeniden ortaya çıkardı.

Elizabeth Schüssler Fiorenza, “In Memory of Her” adlı eserinde, İncil’deki kadın figürlerinin sistematik olarak silindiğini ortaya koydu. Örneğin, ilk Hristiyan topluluklarında kadınlar kiliselerde önemli roller üstlenmişti. Ancak zamanla dini otoriteler erkek egemen hale gelince bu kadınlar unutuldu. Oysa ki, İncil’deki Mecdelli Meryem, yalnızca “günahkâr kadın” olarak anlatılmaktan çok daha fazlasıdır; İsa’nın en yakın takipçilerinden biridir ve bazı kaynaklarda “Havari” olarak bile anılır.

İslam’da ise Hz. Hatice, yalnızca peygamberin eşi değil, güçlü bir tüccar ve İslam’ın ilk destekçilerinden biriydi. Hz. Aişe, bir hadis alimi olarak İslam hukukuna büyük katkılar sundu. Ancak tarih boyunca ataerkil yorumlar bu kadın figürlerini ikinci plana itti. Feminist İslam teologları, Kur’an’ın aslında kadın-erkek eşitliğini vurguladığını, ancak yorumların erkek egemen anlayışla şekillendiğini savunuyor.

Tanrı Hep Erkek mi?

Feminist teoloji yalnızca kadınların dini rollerini değil, Tanrı’nın nasıl algılandığını da sorgular. Geleneksel dinlerde Tanrı hep eril bir figür olarak tasvir edilir. Ama bu her zaman böyle değildi. Antik çağlarda tanrıçalar hüküm sürüyordu:

Hinduizm’de Kali, yıkımın ve dönüşümün tanrıçasıdır, ama aynı zamanda annelik ve yaratılışın koruyucusudur. Kali, yalnızca yıkımı simgelemez; o, evrenin düzenini sağlayan, zamanı yöneten bir güçtür. Çoğu zaman korkutucu tasvir edilse de, aslında o, insanları yanılsamalardan kurtaran ve hakikati gösteren bir figürdür. Kendisine tapanlara hem şefkatli bir anne hem de korkusuz bir savaşçı olarak rehberlik eder.

Antik Yunan’da Athena, bilgeliğin ve savaşın tanrıçasıdır, erkek tanrılar kadar ve hatta bazı anlatılarda onlardan daha güçlüdür. Adaleti ve stratejik zekayı temsil eder, savaşın yalnızca yıkım değil, aynı zamanda korunma ve bilgelikle yönetilmesi gerektiğini öğretir.

Afrika mitolojisinde Oya, fırtınaların ve dönüşümün tanrıçasıdır. Hayatın sürekli değişim içinde olduğunu ve yeniden doğuşun kaçınılmaz olduğunu simgeler.

Sümerlerde İnanna, aşkın, doğurganlığın ve savaşın tanrıçasıdır. İnanna, eril düzenin karşısında duran güçlü bir tanrıçadır ve mitlerinde erkeklerin iktidarına meydan okuyan bir figür olarak anlatılır.

Mısır mitolojisinde İsis, bilgelik, sihir ve anneliğin tanrıçasıdır. Efsanelerde, eşi Osiris’i ölümden dirilten ve oğlu Horus’un krallığını koruyan güçlü bir figürdür.

Nordik mitolojide Freyja, aşkın, savaşın ve büyünün tanrıçasıdır. Erkek savaşçılar kadar güçlüdür ve Valhalla’ya savaşçılar götürme hakkı Odin ile paylaşılmıştır.

Aztek mitolojisinde Coatlicue, yaşam ve ölüm döngüsünü yöneten tanrıçadır. Doğurganlığı simgelerken aynı zamanda yıkımı da temsil eder.

Havva ve Lilith: Kadının İki Yüzü

Semavi dinlerde kadın figürü denildiğinde akla gelen en önemli karakterlerden biri Havva’dır. Hristiyanlık ve İslam anlatılarında Havva, Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılmış, itaatkâr ve annelik rolüne sıkıştırılmıştır. Ancak Yahudi mistisizminde farklı bir kadın figürü daha vardır: Lilith. Lilith, Adem ile aynı topraktan yaratıldığı için ona eşit olduğunu iddia etmiş ve boyun eğmeyi reddettiği için cennetten kovulmuştur.

Lilith, patriarkal düzen tarafından bir şeytan olarak gösterilmiştir, ancak feminist teoloji onu bağımsızlığın ve özgürlüğün simgesi olarak görür. Kadınların yalnızca itaatkâr eşler ve anneler değil, aynı zamanda kendi kaderlerini belirleyen bireyler olabileceğini gösteren bir figürdür.

Günümüzde Feminist Teoloji: İnançta Eşitlik Mücadelesi

Bugün feminist teoloji yalnızca akademik bir tartışma değil, kadınların inanç topluluklarında haklarını savunma mücadelesinin bir parçasıdır.

– Kadın papazlar ve imamlar artık birçok dinde kabul edilmekte ve tartışılmaktadır.

– LGBT+ bireylerin dışlanmasına karşı feminist teoloji güçlü bir duruş sergilemektedir.

– Kadınlar kutsal metinleri kendi gözleriyle yorumlayarak yeni teolojik yaklaşımlar geliştirmektedir.

Feminist teoloji, yalnızca kadınlar için değil, herkes için adalet ve eşitlik isteyen bir harekettir. Çünkü din, sadece erkeklerin değil, tüm insanlığın ortak mirasıdır.

Tanrı Erkek Değil, Kadın da Değil, Ama Biz Buradayız!

Kadınlar yüzyıllardır kendi ruhaniyetlerini, kendi hikâyelerini başkalarının sözleriyle dinlediler. Erkekler Tanrı’yı erkek yaptı, kutsal olanı tekeline aldı ve biz kadınlara sadece “itaat eden” rolünü biçti. Ama artık bu devran değişiyor. Artık biz kadınlar kutsal metinleri kendi gözlerimizle okuyor, Tanrı’yı yalnızca bir baba değil, aynı zamanda bir ana, bir ışık, bir nefes olarak yeniden hayal ediyoruz.

Kadınlar dinin pasif takipçileri olmayacak. Bizler kendi inancımızın sahibi olacağız. Çünkü Tanrı yalnızca bir cinsiyete ait değildir. Ama biz, bu inancın bir parçasıyız. Ve artık kendi inancımızı konuşmalıyız!

Kaynakça:

  • Daly, Mary. Kilisedeki Kadın ve İkinci Cinsiyet. (The Church and the Second Sex) Harper & Row, 1968.
  • Ruether, Rosemary Radford. Cinsiyetçilik ve Tanrı Söylemi: Feminist Bir Teolojiye Doğru. (Sexism and God-Talk: Toward a Feminist Theology) Beacon Press, 1983.
  • Fiorenza, Elizabeth Schüssler. Onun Anısına: Hristiyanlığın Kökenlerinin Feminist Teolojik Yeniden İnşası. (In Memory of Her: A Feminist Theological Reconstruction of Christian Origins) Crossroad, 1983.
  • Christ, Carol P. Tanrıçanın Yeniden Doğuşu: Feminist Spiritüaliteyi Anlamlandırmak. (Rebirth of the Goddess: Finding Meaning in Feminist Spirituality) Addison-Wesley, 1997.
  • Lerner, Gerda. Ataerkilliğin Oluşumu. (The Creation of Patriarchy) Oxford University Press, 1986.
  • Wadud, Amina. Kur’an ve Kadın: Kutsal Metni Kadın Bakış Açısıyla Yeniden Okumak. (Qur’an and Woman: Rereading the Sacred Text from a Woman’s Perspective) Oxford University Press, 1999.
  • Stone, Merlin. Tanrı Kadınken. (When God Was a Woman) Harcourt Brace Jovanovich, 1976.
  • Trible, Phyllis. Tanrı ve Cinsiyet Retoriği. (God and the Rhetoric of Sexuality) Fortress Press, 1978.
  • Biale, Rachel. Yahudi Hukukunda Kadın ve Cinsiyetçilik. (Women and Jewish Law: An Exploration of Women’s Issues in Halakhic Sources) Schocken Books, 1995.