Batı Felsefesi,  Felsefe

Blaise Pascal Kimdir? Pascal’ın Bahsi ve Kumarbaz Argümanı

Blaise Pascal Kimdir? Hayatı, Düşünsel Evreleri, Dini Düşünceleri, Kumarbaz Argümanı

“Fransa’da 1623 yılında doğan Pascal mucit, matematikçi, fizikçi ve düşünürdür. “

Blaise Pascal ’ın Hayatı ve Matematik Dehası

Pascal’ın eğitiminde babası Étienne Pascal’ın rolü son derece büyüktür. Vergi tahsildarı olan babası matematikle son derece ilgiliydi, oğlunun da matematiğe olan ilgisini ve zekasını erken yaşlarında fark etmiş ve onu kendisi eğitmek istemişti. Pascal daha 16 yaşındayken konikler üzerine bir deneme yazmış ve Descartes bunu okuduğunda küçük bir çocuğun böylesi bir eseri nasıl yazdığına son derece şaşırmış hatta inanmamış ve babasının yazmış olabileceğini söylemiştir.

“Koniklerle ilgili ispatları diğer eski düşünürlerden daha uygun bir şekilde sunmasını ilginç bulmuyorum, ancak bu konudaki diğer hususlar pek 16 yaşındaki bir çocuğun aklına gelebilecek şeyler değil.” -Descartes

Babasının işlerini kolaylaştırmak isteyen Pascal, mekanik bir hesap makinası tasarlamıştır. Aritmetik üçgen üzerinde incelemeler yaptıktan sonra binom açılımlarını uygun bir şekilde tanıtmıştır. Bu açılımlar günümüzde “Pascal Üçgeni” olarak bilinmektedir. Kumar problemleri ile ilgili arkadaşı Antoine Gombaud ile birlikte çalışmalarının sonucunda ortaya “olasılık kuramı”nı ortaya çıkarmışlardır.

Pascal 18 yaşından itibaren sağlıksız bir bedenle yaşamaktaydı. Çeşitli rahatsızlıkları ölümüne kadar onu rahat bırakmamıştır. Küçüklüğünden beri Katolik kilisesine bağlı olan Pascal, bu fiziksel rahatsızlıkların Tanrı’nın vergisi olduğunu ancak fiziksel sağlığından alan Tanrı’nın onun zihnine fazlasıyla lütuf bahşettiğini düşünmekteydi. 1654 yılında dini bir tecrübe sonrasında Blaise Pascal matematiği tamamen bırakarak dine yönelmiştir.

“Tanrı, ona öyle görünmektedir; fiziksel yönden esirgediklerini entelektüel olarak fazlasıyla vermiş, adaletini böyle tecelli ettirmiştir.”

Blaise Pascal’ın Tanrı’sı ve O’nu Kavrayışı

Bir yandan matematikçi, mucit, fizikçi olan Pascal; diğer yanıyla Hıristiyanlık düşüncelerine fazlasıyla bağlı bir teolog görevini üstlenecektir. Bu yönüyle de onun düşünme deneyimleri iki evrede incelene bilinir. Birinci evresinde bilimsel yöntemi savunan bir düşünür, ikinci evresinde ise; Tanrı’nın yolundan sapanlara doğru yolu yani Hıristiyanların düşüncelerini, teolojisini savunan bir dindar…

Blaise Pascal, dine yönelirken Tanrı’nın kavrayışındaki tutumunda akılsal ve bilimsel yöntemi bertaraf edecektir. Tanrı’nın inayeti ve hakikatini anlatırken; aklın gördüğü şeyin gözle görülemediği gibi, yüreğin hissettiği şey de ne beden ne de akıl tarafından kavranabilir diyecektir. O Tanrı’yı kavrarken sezgiyi ve yürekten gelen bir içtenliği savunarak dönemindeki Tanrı’ya dahi bilimsel yöntemle ve akılla ulaşmaya çalışan filozoflardan ayrılacaktır.

“Pascal’ın Tanrı’sı artık filozofların bir kavramdan ibaret olan Tanrı’sı değildir; kendi deyimiyle ‘İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un Tanrı’sı bilim adamları ya da filozoflarınkiler değil…’ İnsanların kendi içlerinde buldukları Tanrı’sıdır.”

Descartes’in Tanrı’sına Eleştiri

O’na göre Tanrı akılla kavranamaz. Çünkü Tanrı’nın kudretinin yanında akıl yetersiz kalmaktadır. Bu düşüncesiyle de en sert eleştirilerini Descartes’e yönlendirecektir.  Descartes’in aksine ilkeler Tanrı’yı kavramada yetersizdir.  Ve Descartes ne kadar skolastik anlamda bir Tanrı tasavvur ettiyse de, Tanrı’yı kavrarken akılsal yolla onun varlığına zorunluluk atfetmiştir. Onun Tanrısı, kuşkusuz, akılsal yolla gidilen bir zorunlu Tanrı açıklamasıdır. Ki onun skolastik felsefeye karşı çıkışı ve skolastik düşünüşten kurtulmak istediği için şüpheyi metot olarak kullanması Pascal’ın Tanrı’yı hissederken kabul edebileceği bir yol değildir. Pascal bunun üstüne Descartes’in “yararsız ve kuşkulu biri” olduğunu söyleyecektir.

O, Descartes’in tamamen maddi dünyayla ilgilendiğini ve bu dünyanın fethiyle meşgul olurken asıl hakikati ve insanın bilgeliğinde en önemli şey olanı ihmal ettiğini öne sürmüştür. O, ne kadar felsefesinin birinci evresinde akılcı bir düşünür olsa da konu Tanrı’ya gelince Katolik bir filozoftu ve varoluş problemlerinin ve bilgeliğinin Mesih İsa’nın Hıristiyanlık vahiyleriyle çözüme ulaşacağını savunmaktaydı.

Blaise Pascal’ın Hıristiyanlığın Kurtuluş Yoluna Dönüşü

Pascal, mistik deneyimleri ve derin tecrübelerinin ardından saf Hıristiyan inancını tekrar gündeme getirmiştir. Ve amacı; şaşkınlara kurtuluş yolunu göstermek, onları gerçek imanın yoluna sokma isteğiydi. Bunun üstüne  “Düşünceler , “Taşra Mektupları “ ve sonrasında asıl amacına uygun olan “Hıristiyan Dininin Hakikati” kitabını yazmıştır. Kitaplarını yazarken skolastik düşünür Aziz Augustinus gibi entelektüel düşünürlerinde eserlerinden yararlanacaktır.

Ve kitaplarında Hıristiyan varoluşçuları gibi insan aklı ve düşüncelerinin sınırlarını aşan bir anlam kaynağına işaret edecektir. Ve bu Tanrı’dır. Çalışmalarında da Tanrı’ya ulaşmak için iradeyi, ahiretin kazanılmasını konu alacaktır. İnsan günahkar bir yaratıktır. Ve acizdir. Ancak ulvidir de… İnsanın büyüklüğü onun acziyetini ve sefilliğini bilmesinden doğar. Düşmüş, aciz, sefil insanı kurtaracak olan da sadece Tanrı’nın inayetidir.

“İnsanın ulviliği acizliğini bilmesinden gelir: bir ağaç aciz olduğunu bilmez. Bu yüzden ağaç, aciz olan birinin aciz olduğunu bilmekten acizdir, oysa aciz olan birinin acizliğini bilmesinde ulvilik vardır.”

Blaise Pascal ’ın Bahsi – Kumarbaz Argümanı

Pascal’ın Tanrı’yı ve ona kalpten olan imanı bu denli savunması; deistlere, ateistlere karşı çıkışı onun neredeyse tüm dinlere uyarlanabilecek ancak Hıristiyanlığa özgü olan  “kumarbaz argümanı”nı ortaya atmasına sebep olacaktır. Onun kumarbaz argümanı Tanrı’nın kanıtının ve Tanrı’ya imanın gerekliliğinin din üzerinde bile olsa pragmatik akılsal mantık yürütme adına ortaya attığı bir kuram olacaktır.

Pascal’a göre Tanrı’nın varlığı tam olarak bilinemiyorsa iyi bir kumarbaz gibi davranmalı ve Tanrı’nın var oluşu konusunda kaybı en aza indirmek ve mümkün kazancı elde atmaya çalışmak gerekmektedir. Bir nevi  -şayet Tanrı varsa- kendimizi sağlama almaktır. Ve bu sağlama alış ve kazancın en makbulü Tanrı’ya inanmaktır. Tanrı’ya inanırsanız, Tanrı varsa siz inancınızla çok şey kazanır ve ahiret hayatını garantilerseniz, şayet yoksa bir şey kaybetmezsiniz sadece birkaç ibadet yapmış ve birkaç kötülüğü yapmamış olursunuz ki bu da sizden fazla bir şey götürmeyecektir.

“Peki mutluluğumuz ne olacak? Tanrı’nın varlığı şıkkını seçtiğiniz takdirde ne kazanıp kaybedeceğimizi bir tartalım. Bu şıkkı seçerek bahsi kazanmış olursanız, her şeyi kazanmış olacaksınız. Kaybetmiş olursanız, hiçbir şey kaybetmiş olmayacaksınız. O halde hiç tereddüt etmeyin. Tanrı’nın varlığı lehine bahse girin!”

  • “Pascal bu argümanıyla inancın rasyonelitesini ortaya koyarken, inançsızlığın akılsal mantıksızlığını savunmuştur.”

Kaynakça:

Ahmet CEVİZCİ- 17. Yüzyıl Felsefesi