Kurban İbadeti
Blog,  Mitoloji

Kurban İbadeti ve Medeniyetlerde Kutsal İle İletişim

İnsanlık tarihi kadar köklü bir geçmişe sahip olan kurban ibadeti, pek çok dini ve kültürel yapılarda yer alan evrensel bir ibadet fenomenidir. Kurban ibadetinin toplumsal birlikteliği ve devamlılığı sağlama noktasında sahip olduğu işlevsel fonksiyonları, medeniyetin başlangıcından günümüze kadar uzanmıştır.

Kutsal ve Kutsallık

Kutsal, Türkçe’de, güçlü bir dini saygı uyandıran ve uyandırması gereken kutsi, mukaddes, tapınılacak ve yolunda can verilecek derecede sevilen, Tanrısal olan gibi manalara gelir. Kutsallık ise özü itibariyle gizemli ve tabiatüstü güçle olan teması sebebiyle bir kısım eşyaya, bazı insanlara, hayvanlara, bazı yerlere, olay ve faaliyetlere atfedilen üstünlük ve meziyettir. (1)

Din Bilimleri’nin genel tanımına göre kutsal, politeizmden monoteizme kadar bütün din biçimlerinin özünü oluşturur. Herhangi bir dinde inançlı kabul edilen kişiyi Tanrı’ya, ritüele, cemaate, doktrine ve ahlâka bağlayan, onun din çerçevesinde kalmasına katkıda bulunan temel tecrübe kutsal duygusudur. (2)

Daha da ötesi kutsal bir dini yapıda Tanrı kavramından daha köklü yer teşkil eder. Budizm ve Caynizm gibi dinler örneğinde de görüleceği üzere bir dinin ilah konusunda kesin bir kavramı ve anlayışı bulunmayabilir ama kutsal ile din dışı (profan) alan arasındaki kesin ayırımı yapmayan hiçbir inanç sistemi yoktur. Homo religiosus (dindar insan) bir varlık olan insan da herhangi bir şeyi ciddi olarak kutsal kategorisinde anlayan bir varlıktır. (3)

Kutsal Varoluşun Bilincine Varan İnsan

Eliade’a göre “kutsal varoluşun” bilincine vararak yaşayan insan “homu religiosus” yani dindar insandır. Dindar insanda yaşayış ve davranış biçimlerini kutsalın tezahürleri çerçevesinde düzenler. O kendini bu aşkın/kutsal gerçekliğe adayarak ve dünyada özgün bir varoluş biçimini üstlenerek yaşamaktadır. Dindar olmayan insanın ise aşkın olanı reddettiğini, gerçeğin mutlaklığını öteleyerek göreceli olduğunu kabul ettiğini ve varoluşunun anlamından şüphe duyduğunu ifade etmektedir. (4)

 Esasen Eliade “kutsal, şuurun yapısı içinde bir unsur olup, şuurun tarihi içinde bir dönem değildir” ifadesi ile insanın yaratılışı ve tabiatı gereği dindar bir varlık olduğuna vurgu yapmaktadır. Anlamlı bir dünya, kutsalın tezahürü olarak adlandırabileceğimiz diyalektik bir sürecin sonucudur. Zira tabiatüstü varlıklar tarafından vahyedilen “paradigmatik” modellerin taklidi ile insan hayatı bir anlam kazanmakta ve dini hayatın ilk özelliklerinden birini teşkil etmektedir. Dolayısıyla Eliade’e göre, insan olmak, dini bir varlık olmak demektir. (5)

İnsanoğlu içinde yaşadığı fenomen alemi bizzat tecrübe etse de onun dindar bir kimliğe sahip olması metafizik aleme yönelik inanışlarını daha güçlü kılmıştır. İnsanın metafizik âleme yönelik inanışları (kutsal) varlık, (kutsal) mekân, (kutsal) nesne ve (kutsal) zaman boyutunda kendini açığa çıkarır. Zira insanlar, metafizik âlemde özünde kutsalı ihtiva ettiğini düşündüğü bu nesne ya da kişilere “kuvvetleri artıp bana da daha fazla bereket verebilsinler” düşüncesinden hareketle bir kısım teberrularda bulunurlar. Bu prensibe “do ut des” prensibi denilir ki “ben vereyim sen de ver” demektir.

Kutsal İle İletişim Aracı Olarak Kurban Anlayışı

İşte kutsalın bir hiyerofanisi olarak kendini gösteren kurban ibadetinin özünde de bu anlayış yer almaktadır. Yani kurban, kutsalın kaynağı kabul edilen aşkın ve üstün varlıklarla insan arasında iletişimi sağlayan temel bir vasıtadır. (6)

Kurban kelimesinin etimolojik yapısında da aşkın bir varlık ile insan arasındaki iletişimi görmekteyiz. Arapça “krb” kökünden türeyen kurban, kelime olarak “yakın olma” anlamı taşır. Terim olarak ise kurban, yüce varlık ya da varlıklara veya herhangi bir güce şükran duygularını ifade etme, bir şeyler dileme ya da günahlara kefaret olması gibi nedenlerle sunulan hediyedir. Yani kurban ibadeti, kutsal güçleri etkilemek veya bu güçlerle yakınlaştırıcı bir bağ kurmak için bir insanı, hayvanı veya nesneyi yüce bir varlığa adamaktır. Böylesi bir adama eylemini güdüleyen ise tanrılara hediye verme arzusuna, tanrıların kendilerine kurban olarak sunulan yiyecekle bir şekilde besleneceği inancına eşlik eden bir çeşit fedakârlıktır. (7)

Kurban inancıyla ilişkili olan ve ön plana çıkan bir diğer kavram ise adaktır. Adak ise tanrıya, kutsal bir şahsa, kutsal bir mekâna, herhangi bir dileğinin olması, yerine getirilmesi şartıyla adı bildirilerek yapılan şartlı bir sözdür. Bireysel veya toplulukça yapılabilen adak bir nesne olabileceği gibi, bir hareket, bir davranış tarzı, bir dua da olabilir. (8)

Kurban nesnesiyle dua arasında sıkı bir ilişki söz konusudur. Kurban edilecek hayvan ya da nesne dualandıktan ya da birtakım uygulamalardan geçtikten sonra kutsallık mertebesine erişerek kurban formuna bürünmektedir. Özellikle kanlı kurban ritüellerinde bu durum açık bir şekilde yer almaktadır. Yani kurban ritüelinin yarattığı kutsal bağlam hayvanı kutsallaştırmakta, söz konusu kutsallık onu yiyenlere geçmektedir. Böylece kutsalla irtibat kurma işlemi tamamlanmaktadır.

 Kurban sunumunda bulunan kişi veya topluluğun doğaüstü varlıklara yakınlaşacağı, onlarla bir iletişim kurabileceği düşünülmektedir. Kurban ritüelinde kutsal dünyaya ait olan bu nesneler, sunuda bulunan kişinin de profan dünyadan kutsal dünyaya geçişini sağlayacaktır. Dolayısıyla kurban sunumu yapan kişi, kurban ritüeli öncesi ve sonrası aynı tabiata sahip değildir. O, daha önce sahip olmadığı dini bir nitelik kazanarak kendisini etkileyen olumsuzluklardan kurtulmuştur. Böylelikle kurban sunan kişi bir günah durumundan lütuf durumuna geçmiştir. (9)

“Günahtan kurtulduğuna inanmak mutluluk veriyorsa, bunun için gerekli olan insanın günahkâr olması değildir. Kendini günahkâr hissetmesidir.” Friedrich Nietzsche

Kurban ve takdimler tanrı ile insanlar, ruhlarla insanlar ve ölülerle yaşayanlar arasındaki ontolojik dengeyi yeniden kuran fiillerdir. (10) İnsan kurban vasıtasıyla kutsal varlığa karşı yakarışını, şükrünü, minnet duygusunu, günahlardan pişmanlığını ve geleceğe yönelik istek ve temennilerini dile getirmektedir. Ayrıca kurban kişinin kutsal varlıkla irtibat kurmasını, kutsala özgü gizli bilgiye/bilgilere ulaşmasını, kutsal alanla iletişim kurarak, normal insanlar için sıra dışı olan güç ve yetiler elde etmesini de ifade etmektedir.

“Kurban ibadetinin özünde kutsiyet için bir fedakârlıkta bulunma, değerli bir şeyden ya da şeylerden kutsal için vazgeçme gibi bir amaç da dikkati çeker.” (11)

Semavi Dinlerde İlk Kurban Örneği

Tevrat’ın Tekvin bölümünde insanlık tarihinde ilk kurban sunusu olarak Hz. Adem’in oğullarından Habil ve Kabil’in Tanrı’ya yaptıkları takdimelerden bahsedilmektedir. Âdem ile Havva’nın çocuklarından Kabil’in çiftçi, Habil’in ise çoban olduğundan bahsedilir. Kabil, toprak mahsullerinden; çobanlıkla uğraşan Habil ise sürüsünden doğan ilk hayvanların özellikle de yağlarından Tanrı’ya sunu yapmıştır. Tanrı’nın bu sunulardan Habil’in kurbanını kabul etmesi Kabil’in öfkelenerek Habil’i öldürmesiyle neticelenir (Tevrat: Yaratılış 4: 3-4). Hıristiyan ve İslam geleneğinde de yer verilen bu olay hayvan kurbanına meşru bir kanıt olmuştur. Kabil’in sunduğu kurbanın kansız olmasının yanında ilk mahsulden olmaması, Habil’in ise sunduğu kurbanın hem kanlı hem de ilk ürün olma özelliği taşıması, Tanrı’nın kurbanı hangi şekilde kabul edeceğini göstermektedir. Adı geçen kıssada, Yahudilikteki kurban ritüelinin Tanrı katındaki kabul derecesi belirtilmekle beraber kanlı ve kansız kurbanın kutsal olarak görülen üç kitaptaki ilk örneği görülmektedir. (12)

Kanlı Kurban İbadeti

Kanlı kurbanlar, kurban olarak sunulan hayvan ve insan gibi varlıkların kanlarının akıtılarak yaşamlarının sonlandırılmasına yönelik törenleri içerir. Bu türden kurban törenlerinde kurbanlar kesilerek, yakılarak veya kısmen kanını akıtarak yani kesilecek kurbanın herhangi bir uzvunun veya organının kesilmesi şeklinde gerçekleştirilmektedir. Tarihi süreçte kanlı kurbanlardan insan kurbanlarının yerini zamanla parmak veya saç kesme, kan akıtma, kendini yaralama gibi eylemler almıştır. (13)

Tanrı’nın İçeceği Olarak Yaşam Sıvısı: Kan

Kanlı kurban törenleri, kurbanla kan arasında bir ilişkinin olduğunu bize göstermektedir. Kemik ve kan, birçok gelenekte hayat sıvısı olarak adlandırılmakta ve canlının yaşamının ana unsuru olarak kabul edilmektedir. Yani kanın insanın yaşamsal sıvısı olması gerçeği, kana büyüsel ve kutsal özellik atfedilmesini sağlamıştır. Bu anlayış perspektifinde kan akıtılması hayatın Tanrı’ya sunulmasını temsil etmektedir. Çünkü hayatı veren ve hayata egemen olan kutsal varlıklara sunulabilecek en güzel takdime hayatın ta kendisidir. Kurbanda, canlı yaşamının sona erdirilmesinde de böyle bir anlamın olduğu söylenebilir. Hatta pagan geleneklerde görüldüğü gibi hayatla yakından ilişkili olan bu sıvı, bazen tanrıların yiyeceği ya da içeceği olarak da değerlendirilmektedir. (14) (15)

Arkeolojik bulgular, eski Mısır’da rahiplerin idaresinde ayin haline getirilmiş kurban kültünün bulunduğunu göstermektedir. Özellikle Nil nehrine insan kurban edilmesi çok yaygındır. Bunun yanı sıra hayvanlar da kurban edilir. Kurban edilen hayvanlar arasında ilkel kabile dinlerinde olduğu gibi totemler bulunur. Bu bağlamda tanrı Osiris adına düzenlenen kurban törenlerinde, kutsal bir boğa kurban edilip on dört parçaya bölünür ve töreni izleyen insanlarca eti tüketilir. Kutsal bir boğa ya da öküz seklinde betimlenen Osiris’in dirilişini sembolize etmek için yenilen boğanın yerine başka bir kutsal boğa konulur.

Kansız Kurban İbadeti: Bedel, Gıda ve Ruhani Kurbanlar

Kansız kurbanlar, yüce varlık veya varlıklara sunulan temel gıda olarak görülen yiyecek ve içeceklerle beraber bir kısım davranış ritüellerini kapsamaktadır. Zira Ali Rafet Özkan, Dinlerde Kurban Kültü adlı eserinde kansız kurbanları kendi içerisinde sunulan kurban nesnelerine göre “bedel kurbanı”, “mahsul veya gıda kurbanı”, “ruhani veya vakıf kurbanı” şeklinde üç gruba ayırmıştır:

 Mahsul ve gıda kurbanı, toplumların yetiştirdiği tarım ürünleriyle paralellik göstermektedir. Zira toplumlar, hangi tür mahsul yetiştiriyorsa onu takdim edebilir. Dolayısıyla her türlü meyve ve sebze kansız kurban unsuru olarak sunulmaktadır. Ayrıca hamurla yapılan yiyecekler de bu kurbanın içine girmektedir.

Bedel kurbanı, insan veya hayvanın vücutlarından alınan bir parçanın sunulması şeklinde gerçekleşmektedir. Saç kurbanı ve iffet kurbanı, bedel kurbanının farklı biçimleri olarak görünmektedir. İffet kurbanının içerisine, cinsel organın kesilmesi, hadım edilme, fani cinselliği terk etme gibi sunmalar girmektedir.

 Ruhani veya vakıf kurbanı ise, insanların kendilerini Tanrı’ya veya mabetlerinin hizmetine adaması, dünyaya dayalı beklenti ve arzuları terk etmesi, bekâreti koruması, sessizliğe ve ibadete ağırlık vermesi gibi durumlarda görülmektedir. (16) Budizmde ve Caynizmde sıkı asketik kurallara dayalı keşiş yaşamı bir ruhani veya vakıf kurbanına örnek olarak gösterilebilir. Caynizm ve Budizm gibi dinsel gelenekler, sahip oldukları bir kısım temel inanç ilkeleri doğrultusunda kanlı kurbanı şiddet eylemi olarak gördüklerinden tamamen reddetmektedirler. Bu dinlerde ahimsa prensibi gereği (hiçbir canlıyı öldürmeme) sunulan takdimelerde canlı hayvanlara yer verilmemektedir. Bu dini geleneklerde kurban olarak tütsü, mum, buhur, yiyecek ve içecekler gibi kansız kurban takdimeleri ön plana çıkmaktadır. (17)

Farklı İnançlarda Kurban İbadeti

Kansız kurban ritüellerine diğer dinlerde de rastlamak mümkündür. Eski Mezopotamya toplumunda Tanrı Enlil ve İştar’a sunulan hurma, arpa, zeytin yağı gibi sunular da kansız kurbana örnek teşkil etmektedir. (18) Çin toplumunda Tanrılara ve ölen atalara yönelik kurban oldukça yaygındı. Bu kurban uygulamasında kanlı kurbanlar sunulduğu gibi hububat, mayalandırılmış içki, çeşitli yiyecekler ve ipek gibi takdimeler de sunulurdu. (19) Konfüçyanizm’in kutsal metinlerinde ata ruhlarına yönelik kurban sunulduğu ifade edilmekte ve bu hususta “Kurbanını onlar hayattaymış gibi sun” (20) buyrulmaktadır. Japonların milli dini olan Şintoizm’de pirinç ve pirinç şarabından oluşan yemek takdimeleri, elbise ve mesken dâhil üç asli ihtiyaca tekabül eden her şey kurban olarak takdim edilirdi.

Zerdüştlükte ise kanlı kurbanlar yanında haoma su, nar suyu, un, meyve, sebze, tereyağı, yumurta da tanrıya sunulan kansız kurbanlar arasındadır. Kansız bir kurban türü olan Haoma ayini Zerdüşt’ten önceki dönemlerde İran toplumunda çok büyük bir öneme sahipti. Çünkü haoma, ilk üç kurbandan (bitki, insan ve hayvan) birini teşkil ediyordu. Bütün bitkilere can verdiğine inanılan haoma olmasaydı, insanların ve hayvanların olmayacağına inanılıyordu. Sarhoşluk değeri oldukça yüksek olan haoma bitkisinden elde edilen içki hayat ve güç vericidir. Sarhoş edici olup, zarar vermeyen tek içki olarak kabul edilirdi. Şaire ilham, savaşçıya cesaret, Mobede zekâ ve ilham bağışlardı. Daha sonra haoma bir adak olarak tanrılara sunulan bir bitki iken bütün âlemi sıvı şeklinde doldurduğuna inanılan Hayat Tanrısına dönüşmüştür. (21)

Hint dinlerinde de kanlı kurbanların yanında, kansız kurban örneklerini görmekteyiz. Hinduizm’de kurban, insanları kurtuluşa götüren yollardan biri olup, özellikle Vedalar döneminde günlük merasimler, ateşte yakılan takdimeleri, kutsal soma içkisini yere dökmeyi, atalara, yer tanrılarına ve ruhlara yiyecek takdimelerini ihtiva etmektedir. Aylık merasimler ise yeni ay ve dolunayda çeşitli Tanrılara, özellikle fırtına Tanrısı İndra’ya sunulan pastalar ve yiyecekler Hint toplumunun inanç yapısındaki kansız kurbanlardandır. Bununla beraber Budizm ve Caynizm gibi dinlerde görülen ahimsa (hiçbir canlıyı öldürmeme) prensibi gereği sunulan takdimelerde canlı hayvanlara yer verilmeyip mabetlerde tütsü, mum, buhur, yiyecek ve içecekler takdim edilirdi. (22)

Yine Hindularda bir kısım tarlaların, ağaçların, kayaların ve çalıların etrafında dişi ruhların bulunduğuna inanılmakta ve bu ruhlara yönelik ağaç dallarına bez/çaput bağlanmakta, yol kenarlarına yiyecekler, gümüş yaldızlar, kırmızı boya veya pudrayla süslenmiş taşlar bırakılmaktaydı. (23)

Yahudilikte kurban ilk dönemlerden itibaren, ikinci Mabed’in yıkılışına kadar, İbrani dininin ve Yahve’ye ibadetin en önemli unsuru idi. Her ne kadar eski Ahid kurbanın herhangi bir tanımını vermemişse de Yahudilikte kurban, bir takdim fiili olarak tanımlanmıştır. Buna göre Yahudilikte birincisine kurban, ikincisine de takdim adı verilen iki farklı kurban uygulaması ile karşılaşılıyor. Kabil ve Habil ile ilk izlerine rastladığımız gelenek, tam anlamıyla Hz. İbrahim”le devam ettirilmiş olarak bilinir. Yahudilikte Tanrı”ya saygı göstermek ve verdiği nimete şükür anlayışı yaygındır. Burada hayvanın kanını akıtmak önemli idi. Cansız kurban ise Tanrı adına yere su ve şarap dökme şeklinde gerçekleştirilir.

Diğer yandan Yahudilikte kurban ibadeti, Musa şeriatında uygun görülen hayvanları boğazlamak suretiyle sunulan kanlı kurbanlar ve çeşitli hububatların takdim edilmesi şeklinde her iki kurban türünün de mevcut olduğu görülür. (Yaratılış, 4/3; Levililer, 2/1-14; I. Samuel, 2/12-17)

Hıristiyanlık ise başlangıçta kurban ile ilgili inanış ve uygulamalarını Eski Ahit’ten almıştır. Ancak Hıristiyanlıkta kurban inancı Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Zira insanların Âdem’den beri devam eden günahlarının bağışlanması için İsa, kendini kurban etmiştir. Bu yüzden Hıristiyanların kurban kesmelerine gerek kalmamış, Pazar günü ve Paskalya bayramında yapılan ekmek-şarap ayini kurbanın yerini almıştır. (24)

İslam’da ise kurban hicretin ikinci yılından itibaren meşru kılınmıştır. (Kevser, 108/2)

Bazı araştırmacılar kurbanın kökenini totemik kültte (tapınımda) bulurlar. Bazı yayınlarda da olayın psikolojik temelleri üzerinde durulup, insandaki saldırganlık içgüdüsünün en önemli tatmin araçlarından biri olarak kurban kavramı savunulmakta ve bu içgüdünün en fazla göz aracılığıyla tatmin olacağı, bunu daha sonra dokunma ve işitme duygularının izleyeceği bildirilmektedir…

Kaynakça:

  • 1. Türk Dil Kurumu, 1988, II, 939.
  • 2. Demirci, K. (2002). Kutsiyet. İslam Ansiklopedisi, XXVI, (ss. 495-496). Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
  • 3. Sharpe, E. (1986). Comparative Religion: A History. London Duckworth. (s. 316-317).
  • 4. Eliade, M. (1991). Kutsal ve dindışı (Çev. M. A. Kılıçbay). Gece Yayınları. (s. 179).
  • 5. Eliade, M. (1990). Dinin anlamı ve sosyal fonsiyonu (Çev. M. Aydın). Kültür Bakanlığı Yayınları.
  • 6. Schimmel, A. (1999). Dinler tarihine giriş. Kırkambar Yayınları. (s.13)
  • 7. Sharpe, E. J. (2000). Kurban. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi içinde (26, 433-435). Türkiye .
  • 8. 9, s. Tanyu, H. (1967). Ankara ve çevresinde adak ve adak yerleri. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları.
  • 9. Hubert, H., & Mauss, M. (1964). Sacrifice: Its Nature and Function (Çev. W. D. Halls). The University of .
  • 10. Lasebikan, G. L. (1998). Eski Ahid’de kurban (Çev. A. Güç). Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, s. 578).
  • 11. (Gündüz, 2007, s. 65).
  • 12. Gündüz, Ş. (2007). Dinlerde tanrıya yaklaşma aracı olarak kurban, Uluslararası Kurban Sempozyumu, s. 65).
  • 13. Henninger, J. (2005). Sacrifice. İçinde, Vol. XII, J. Lindsay (Ed), Encyclopedia of Religion (ss. 7997-8008.). .
  • 14. Gündüz, 2007, s. 66.
  • 15. Çetin, Ö. (2012). Kültürlerarası din psikolojisi açısından kan sembolizmi. Kalem Eğitim ve İnsan Bilimleri .
  • 16. Özkan, A. R. (2003). Dinlerde kurban kültü. Akçağ Yayıncılık. (s. 80, 89).
  • 17. (Knott, 2000, s. 87).
  • 18. Demirci, K. (2013). Eski Mezopotamya dinlerine giriş. Ayışığı Kitapları (s.58).
  • 19. (Güç, 2002, XXVI, s. 434).
  • 20. Konfüçyüs- Sözler
  • 21. Tığlı, A. (2004). Zerdüşt hayatı ve öğretisi. Beyan Yayınları. s. 89.
  • 22. Güç, A. (2002). Kurban, İslam Ansiklopedisi, XXVI, (ss. 433-435). Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
  • 23. Knott, K. (2000). Hinduizm’in ABC’si. Kabalcı Yayınları.
  • 24. Güngör, A. İ. (2017). Kurbanla İlgili İnanış ve Uygulamalar İçinde D. Arık & A. H. Eroğlu (Eds.)
  • 25. KUTSAL VE KUTSALLA İLETİŞİMİN BİR UNSURU OLARAK KURBAN – Abdulkadir KIYAK
  • 26. Kutsal Kitap
  • 27. Kuran-ı Kerim