stoacılar
Batı Felsefesi,  Felsefe,  Helenistik Çağ Filozofları

Stoacılar veya Stoa Okulu-Kutsal Akıl ve Mutlu Yaşam Rehberi

Stoacılar;

Stocılık veya Stoa Okulu, Megara Okulu’nun son temsilcisi olan Stiplon’un öğrencisi Kıbrıslı Zenon tarafından Helenistik Çağ’da kurulmuştur. Stoacı Zenon derslerini “Stoa Poikile” denen sundurmalı bir alanda verdiğinden okulunun adına “Stoa Okulu” denmiştir. 

Genel felsefesi doğaya uygun yaşamak, kutsal olanı tanımak; onu kabul etmek ve mutlu olmak için “kendi kendine yetebilme” “kendi mutluluğunu kendine verebilme” sanatıdır.

Stoa Okulu üç dönemde incelenmektedir;

  1. Eski Stoa – İÖ 3. Yüzyılı
  2. Orta Stoa – İÖ 2. Ve 1. Yüzyılları arası
  3. Yeni Stoa (Roma Stoası)  – İS 1. Ve 2. Yüzyılları arasında etkisini göstermiştir.  Stoacılar arasında en bilinen düşünürlerde geç dönem stoasındandır. “Seneca, Epiktetos, Marcus Aurelius”

Stoacılar: Kutsal Akıl “Logos” ve Düzen

Geç dönem yani Yeni Stoa, Stoacıları tanımlamada en bilinen ve etkili olan dönemdir. Roma’nın idarisini, siyasetini, felsefesini ve düşünce yapısını son derece etkileyecek ve felsefe dünyasında önemli isimlerinde benimsedikleri bir düşünce yapısını oluşturacaktır.

Stoacılık felsefesi genel yapısıyla Herakleitos’tan ve Kiniklerin felsefesinden etkilenmiştir. Herakleitos’un logos kavramı, Stoacılar için “Tanrısal ve Kutsal Akıl”dır. Her şey ondan gelir ve ona geri döner. Logos her şeyi olması gerektiği gibi var etmiştir. Olan her zaman iyidir. Ve olana dışarıdan müdahale edilemez. Her şey logos (akıl) tarafından bir düzen içinde yönetilmektedir. İnsan tutkulardan ve duygularımızın aklımızın önüne geçtiği şeylerden uzak, logosa uygun bir şekilde -akla sığınarak yaşarsa- içsel özgürlüğüne kavuşabilir. Dışarıdaki özgürlük Stoacılara göre önemli değildir. Önemli olan içsel özgürlüktür. Özgürlüğüne sahip çıkmayan kral da olabilir, köle denilen işçi de… Onlara göre asıl kölelik içsel olarak özgürlüğüne sahip çıkmayandır.

Yaşamın En Yüksek Amacı; Mutluluk

Stoacıların en bilinen düşüncelerinden biri de “mutluluk insanın kendisindedir, sadece insan kendi kendini mutlu edebilir, nihai amaç mutluluktur”  bakış açısıdır. Bu yüzden bir şeyleri değiştiremeyeceksek, olaya olan bakış açımızı değiştirmemiz gerektiğini öğütler.

“Bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul edebilmem için huzur; değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret; farklılığı bilebilmem için bilgelik bahşet.” –Epiktetos

Stoacılar Kaderciliği ve Panteizm

Onların felsefesinde evren sonsuzdu ve Tanrı evrenin sonsuzluğunun içindeydi. Hinduizm’in karma inanışında olduğu gibi önceki ve sonraki hayatları da işin içine katacak kadar her şeyin önceden belirli olduğunu düşünürlerdi. Tutumları kaderci (fatum) ve doğacı panteizm’di. Tanrı her şeyin içindeydi. İnsan için Tanrı hem içkin hem de aşkındı. İnsanın doğaya ‘tanrıya’ uygun yapması gerektiği şeyler de belliydi. Bu ilkeleri insan kendi içinde barındırıyordu ve ahlakını da buna göre belirlemeliydi. Evrende bir döngü vardı, sürekli var oluş ve yok oluş döngüsü… Yaşamı da, ölümü de normalleştirmişlerdi.

Mutluluk nihai amaçtı ve bizim seçimlerimiz ne yönde olursa başımıza gelenler bizim sayemizdeydi. Başımıza gelen şeylerden hayıflanmak bize bir şey kazandırmayacaktı. Bir seçim yapmışsak, o bir sonuç doğururdu. Bu sonuç iyi de olsa kötü de olsa bunu kabullenmeliydik. Kinikler gibi insanın kendi kendine yetebileceğini savunmuşlardır. İnsan kendi mutluluğundan sorumludur, dışarıdaki unsurlar insanın kendisini ilgilendirmemelidir.

“Senin huzursuzluğun başkalarıyla değil, kendinle bağdaşmadığın içindir.”

Stoacıların Siyasi Düşüncesi

Eski Stoa Dönemi’nde Stoacılar Kinik (Köpek Diogenes) Felsefesi’nden son derece etkilenmişlerdi. Atina işleyişindeki üst sınıf anlayışından ve eşitsizlikçi olduğu düşüncesinden son derece rahatsızlardı. Bu yüzden ilk dönem Stoacıları felsefelerini eşitlikçi ve dünya vatandaşı anlayışıyla sürdürmekteydiler.  Bireysel olan her aklın Tanrı’dan pay aldığını öne süren Stoacılara göre tüm insanlar eşitti. “Evrensel bir eşitlik.” Evrensel bir devletin vatandaşlarının kurallardan ve yasalardan aynı şekilde yararlanması gerektiğini söylediler. Ve bu eşitlik düşüncesiyle dünya vatandaşlığı (kozmopolis) fikrine ulaştılar.

Ancak dönemin sonlarında Platon’un etkisiyle evrensel bakış açıları sekteye uğramıştır. Yunan-Roma arasında gidip gelmeler sonunda düşünsel etkinliğin içeriği Roma’nın lehine çevrilecektir.  Böylelikle eşitlikçi anlayış öğretinin içinde eriyecek ve yerini eşitsizlikçi, idealist bir felsefeye bırakacaktır.

Başlarda öğretinin temelinde evrensel akılla her insanın uyum içinde olduğu düşüncesi varken, sonralarında “eşitlik” fikri hoşlarına gitmeyince insanları ikiye ayrıldı. Üstün akıldan payını fazlasıyla almış olan bilgeler ve henüz bu bilgiye ulaşamayan budala insancıklar. Bu fikir Roma yönetiminin oldukça işine yarayacaktı. Platon’nun söylemi gibi “Bir devleti ancak bir filozof, bilge yürütmelidir” fikrine sığınacaklardı.

Stoacı düşünürlerin siyasete en önemli katkısı; evrensel akıldan yola çıkarak, insanların altında toplanabileceği “evrensel yasalar”ın olduğunu söylemiş olmalarıdır. Akla dayalı olarak tüm insanları bir çatı altında toplayabilmek adına doğal hukuk düzeneği inşa etmişlerdir. Ve Stoacı politik bakış açısına en çok Helenistik Dönem sonrasında gelecek olan Hıristiyan hukuk düzeneğini inşa ederken başvurulacaktır.