
Zeytin Ağacı: Doğanın Hafızası, Uygarlığın Sessiz Bekçisi
“Siz geldikten sonra buradaydım. Siz gittikten sonra da burada olacağım.”
Bunu bir zeytin ağacının söylediğini düşünün. Bin yılların uykusuz tanığı, ölmezliği sessizce taşıyan, köklerini hem toprağa hem zamana salmış bir ağaç. Zeytin ağacı, sadece bir bitki değil; bir hafıza türü, bir ahlaki çağrıdır; insan ve kadim doğa arasında…
Tanrıçaların ve Peygamberlerin Ağacı: Zeytin
Zeytin ağacı, kadim dünyaların merkezinde hep vardı. Eski Yunan’da, Athena’nın Poseidon’a karşı sunduğu armağandı: barışın ve aklın temsilcisi. Antik İsrail’de Tanrı’nın halkına olan şeffaf lütfunu simgelerdi. Nuh’un tufandan sonra hayatı müjdeleyen ilk habercisi bir zeytin dalıydı: “Güvercin, akşamüzeri geri geldi, gagasında yeni koparılmış bir zeytin yaprağı vardı.” (Tevrat, Yaratılış 8:11).

Kur’an’da Nur Suresi 35. ayet, onu “ne doğudan ne batıdan” gelen bir ağacın meyvesi olarak betimler: “Işığı neredeyse ateş dokunmasa da aydınlatır. Nur üzerine nurdur.” Zeytin, hem aydınlanmanın hem de Tanrı’nın kudretinin simgesidir. Aynı zamanda bir barış sembolüdür; dalı her daim bir uzlaşmanın habercisi olarak kullanılmıştır.

Antik Mısır mezarlarında zeytin yapraklarından taçlar, gerdanlıklar bulunmuştur. Tutankamun’un bile zeytin yapraklarından taç taktığı söylenir. 3. Ramses, Güneş Tanrısı Ra’ya zeytin dalları sunmuştur. Antik Yunan’da ölüler zeytin dallarıyla gömülür, Hades’e arınmış olarak varmak için bedenleri zeytinyağıyla ovulurdu. Törene katılanlar, zeytin yapraklarından yapılan taçlar takarlardı.
Aristoteles şöyle der: “Devlet malı veya özel mülkiyet farkı olmaksızın, zeytin ağacını kesen herkes idamla cezalandırılmalıdır.” Bu söz, insanlığın zeytinle kurduğu ilişkinin yalnızca ekonomik değil, ontolojik bir yer tuttuğuna işaret eder. O, insanla toprak arasındaki etik bağın garantisidir.
Sıvı Altın: Şifa ve Yaşam
Zeytin ağacı “sıvı altın” kadim zamandan bu yana şifa aracı olarak kullanılır. Yaraları iyileştirir, kalbi korur, zihni berraklaştırır. Romalılar onu çocuklarına verir, Antik Anadolu’da zeytinyağıyla ovulmuş deri, hastalıklara karşı kalkan olurdu. Bugün modern tıp bu etkileri onaylıyor ama o, yüzlerce yıldır bu işi zaten yapıyordu.
Zeytin ağacından koparılan zeytin, oksijenle ne kadar az temas ederse, elde edilen yağ o kadar kaliteli olur. Bu hassasiyet, onun nasıl işleneceğini bilen kültürlerde nesilden nesile aktarılan bir bilgidir.
Zeytin Ağacı Coğrafyanın Hafızası
Hititler ile Asurlular, zeytinyağı uğruna barış yapmışlardır. Anadolu, Mezopotamya, Mısır, Girit, Levant; sonra Yunanistan, İtalya, İspanya, Kuzey Afrika… Bugün Ege’den Filistin’e, Kaliforniya’dan Tunus’a uzanan bir kutsal kuşaktır zeytin ağacı. Türkiye ise bu kuşağın kalbinde, eşsiz bir zeytin medeniyeti kurmuştur.
Zeytin bahçeleri yalnızca tarımsal alanlar değil; ruhu olan, nefes alan, tanıklığın ve direnmenin sessiz meclisleridir. Nazlıdır; başka ağaçlardan etkilenir, onları etkiler. Ama bir kez tutundu mu toprağa, bin yıl orada kalabilir.


Sanatta ve Edebiyatta Zeytin Ağacı
Zeytin ağacı, insanlığın içsel yolculuğuna eşlik eden bir metafordur. Homeros’un destanlarında, Odysseus’un yatağının bir zeytin ağacının gövdesinden oyulmuş oluşu, sadakatin ve kök salmanın edebi bir ifadesidir. İncil’in Getsemani Bahçesi’nde İsa’nın dua ettiği yer, zeytin ağaçlarıyla doludur; burada insanlık tarihinin en trajik sahnelerinden biri yaşanmıştır.
Modern edebiyat ve şiirde zeytin ağacı, yoksulluğun, emeğin ve direnişin sembolüdür. Lorca’nın dizelerinde İspanyol köylüsünün gözyaşıdır. Nazım Hikmet için işçinin alnından süzülen teri silen bir umut dalıdır. Sanatta, Rönesans tablolarından Akdenizli ressamların peyzajlarına dek zeytin ağacı, yalnızlıkla bilgelik arasında salınan bir varlık olarak belirir.
Zeytin ağacı, zamanla sanatçının tanığı, düşünürün dostu, halkın belleği olmuştur.

Modern Tehdit: Betonun ve Madenin Gölgesinde
Bugünse bu kadim bilgelik, madenciliğin doymak bilmez iştahına kurban ediliyor. Antakya, Milas ve Yatağan’da santrallerin yutayazdığı bahçeler, her biri bin yıl yaşayabilecek olan zeytin ağaçlarının betonla susturulma arzusu… “Zeytin Kanunu” diye bilinen yasa, zeytinlikleri koruma iddiasındayken, bugün bu ağaçlar yönetmelik oyunlarıyla “taşınabilir” ilan ediliyor.
Oysa zeytin ağacı, yerinden edilmez. Kökleriyle yaşar. Taşınamaz, yeniden “dikilemez”; aynı insan gibi. Bu yasa dışı uygulamalar, yalnızca bir çevre sorunu değil, aynı zamanda bir etik felakettir.

Atatürk ve Zeytin Ağacının Cumhuriyet Yolculuğu
Atatürk, zeytin ağacının değerini bilen bir liderdi. Atatürk döneminde temelleri atılan tarım politikalarının bir uzantısı olarak, 1939’da çıkarılan 3573 Sayılı Kanun, zeytin ağacını stratejik bir miras haline getirmiştir. Bu yasa, Atatürk’ün “Türkiye’nin gerçek sahibi köylüdür” anlayışının bir yansımasıdır. Yalova’daki zeytinliklerin ıslahı, İtalya’dan uzmanların getirtilmesi, zeytinci ustalar ve çırakların yetiştirilmesi gibi uygulamalar, onun sağlığında başlatılmış, ölümünden sonra da Cumhuriyet yönetimi tarafından kararlılıkla sürdürülmüştür. Bu yalnızca bir tarım reformu değil; bir uygarlık projesiydi.
Bir Ağaçtan Fazlası
Zeytin ağacı, bu dünyayla kurduğumuz ahlaki ilişkinin hatırlatıcısıdır. Barışın yağı, ölümsüzlüğün ağacı, hafızanın kokusudur. Onu kesmek, sadece bir ağaç değil, zamanı ve anlamı da kesmektir. Bir madenci için yalnızca ekonomik bir değer olabilir; ama bir insan için, bir varlık olarak zeytin ağacı, insanla doğa arasındaki etik ilişkinin ta kendisidir.

Ölmeden önce okuduğu bir şiirle, son sözü Tuncel Kurtiz’e bırakalım.
“Ben ağaçlardan hepsini severim ama
zeytin ağacı bir başka.
Her şeyden önce simgeledikleriyle.
Yapraklarıyla barış, altın sarısı yağıyla mutluluktur.
Zeytin, insanoğlunun hayatında çok önemli bir yer tutar.
Bir efsane ağaçtır zeytin.
Nuh Tufanı’nda ağzında zeytin ağacıyla gelen güvercin,
tufanının bittiğini müjdelerken, umut ve barışın simgesi olmuştur.
Bu ağaç ne batılı, ne de doğuludur, cihanşumüldür.
’Onun yağı, bütün dünyayı ilelebet aydınlatır’ diye yazar, Burhan Oğuz.
Peki kutsal zeytin ağacının meyvesi zeytin, hangi çabalarla hasat edilir.
Hangi acılarla, ayazda, yağmurda, hastalıklarla traktör sırtlarında sakatlık ve ölümlerle sonuçlanan kazalar sonrasında toplanır zeytin.
O altın renkli kutsal su, kimlerin güçleriyle üretilir ve verilen onca emeğin karşılığı nedir?
Yoksulluk mu, hastalık mı, ölüm mü?
Bu mu zeytin emekçisinin kaderi?”
Bunları da beğenebilirsiniz

Septikler ve Aşırı Kuşkuculuk -Doğru Bilginin İmkansızlığı
Şubat 5, 2021
Blaise Pascal Kimdir? Pascal’ın Bahsi ve Kumarbaz Argümanı
Mart 14, 2021