Batı Felsefesi,  Felsefe

Pragmatizm ve Etik: Hazcılıktan Sorumluluğa Uzanan Bir Yol

Pragmatizm, kökeni Yunanca pragma (eylem, iş) kelimesine dayanan bir felsefi düşünce akımıdır. Kelime anlamı olarak pragmatizm, faydacılık veya yararcılık anlamına gelmektedir ve genellikle bir düşüncenin, teorinin ya da eylemin doğruluğunu ve geçerliliğini, onun pratik sonuçlarıyla değerlendirildiği bir yaklaşımı ifade etmektedir.  Pragmatizm üzerine konuşup tartışmak için öncelikle bu düşüncenin ilkelerini yazmış olan John Stuart Mill’e kulak vermemiz ve onun yazmış oldukları üzerinden değerlendirmeler yapmamız gerekmektedir. Buradan hareketle diyebiliriz ki Pragmatizm düşüncesi, her türden ilişkide merkeze iktisadı almış olan modern dünyanın en yaygın ahlaki ve siyasal eğilimlerinden birisidir. Pragmatizm ilk kez 1861 yılında o dönemin en popüler dergilerinden olan Fraser’s Magazine’de üç bölümlük bir deneme serisi olarak yayınlanmıştır. Bu eser 1863’te kitaplaştırılmış ve Mill’in ömrü boyunca devam etmiş olup en sonuncusu 1871’de dört baskı yapmıştır.

Pragmatizm düşüncesi hakkında çok az şey bilenler bile Epiküros’tan Bentham’a kadar bu teoriyi savunanların, burada kast edilen şeyin hazzın karşıtı olan bir şeyin değil, tam olarak acıdan muaf olmakla birlikte aslında hazzın kendisinden bahsettiklerinin farkındadırlar.

Haz ve Mutluluğun Etik Boyutu

“Faydayı ya da en yüksek düzeyde mutluluk ilkesini ahlakın temeli olarak kabul eden bu öğreti, eylemlerin mutluluğa katkıda bulunma eğiliminde olması ölçüsünde doğru olduklarını, mutluluğun tersini yaratma eğiliminde olduklarında ise yanlış olduklarını savunmaktadır. Mutluluk ile bahsedilen şey hazdır ve acının olmamasıdır; mutsuzlukla ise acıdan ve hazzın yokluğundan bahsedilmektedir.”

Böyle bir ilkeye en nihayetinde birçok eleştiri yöneltilmiştir. Bunlardan en çok öne çıkanı ise insanı çok fazla hazza dayalı ve sadece bu yöndeki dürtüleri doyuma ulaştığında mutlu olduğu düşünülen bir varlık yapısına indirgenmesidir. Böylelikle insan bir hayvanın almış olduğu hazlar ile eşitlenmekte ve onlar ile aynı kefeye konmaktadır. Ancak durum pek öyle değildir. Çünkü bir hayvanın hazları bir insanın mutluluk kavrayışını tatmin etmez. İnsanlar, hayvanların isteklerinden daha yüksek kabiliyetlere sahiptirler ve bir kez bunların bilincinde olduklarında, kendi hoşnutluklarını içermeyen hiçbir şeye mutluluk olarak bakmazlar.

Buradan hareketle diyebiliriz ki; çok az insan, bir hayvanın hazlarının tamamına erişebilme vaadiyle bu aşağı hayvanlardan birine dönüşmeyi kabul edebilir. Bir delinin, cahilin ya da bir alçağın kendilerinden çok daha fazla tatmin olacağına ikna olsalar bile, hiçbir aklı başında olan insan bir deliye, hiçbir vicdan sahibi kişi bencil ve zalim bir kişiye dönüşmeyi kabul etmez.

Çünkü yüksek yetilere sahip olan bir varlık kendisinden daha aşağıda olan bir türe nazaran, kendisini mutlu edecek daha fazla şeye ihtiyaç duyar, muhtemelen daha şiddetli acılara yatkındır ancak bu eğilimine rağmen, gerçekte hiçbir zaman daha aşağı bir varlık düzeyine düşmeyi dilemez.

Ancak tabii ki bu tercihleri yapanları sıklıkla olmasa da hem daha önceden hem de şimdi görmekteyiz. Peki nedir onları böyle bir tercih yapmak durumunda bırakan? Bunun cevabını John Stuart Mill bize şöyle vermektedir: ”Ben bu yaygın değişimi geçirenlerin, hazların daha aşağı türlerini daha yüksek olanlara isteyerek tercih ettiklerine inanmıyorum. Bu kişilerin kendilerini bunlardan birine vakfettiklerinde, halihazırda zaten diğerini yapamayacak durumda olduklarını düşünüyorum. Soylu duygulara dönük yetenek çoğunluk doğasında fazlasıyla hassas bir bitki gibidir, sadece uygun koşullar olmadığında değil, beslenme eksikliğinden de kolayca kurur; gençlerin çoğunda bu yetenek, yaşamda kendilerini adadıkları konumları ve bunun onları içine soktuğu cemiyet hayatı, o yüksek yeteneği idmanlı tutmada elverişli olmadığı için çabucak ölür gider.”

Mill’in bu söylediklerinden sonra diyebiliriz ki daha aşağı hazları yüksek olanlara tercih etmek aslında doğal olmayan bir durumdur ve biz bunu şartların elverişli olmadığı durumlarda kendi isteğimizin dışında maruz kaldığımız ortamın şartlarına göre yapmaktayız. Bu yüzden faydacılık ancak genel bir karakterin geliştirilmesi sayesinde ulaşılabilecek bir şeydir. Böylelikle faydacı görüşe göre, insan eyleminin amacı olması zorunlu olarak onun ahlaki olarak ölçütü de yapmaktadır. Daha önceden de bahsetmiş olduğumuz gibi, bir varoluşa riayet edilmesi aracılığıyla tanımlanmış olan insan davranışına ilişkin kural ve talimatlar, mümkün olan azami ölçüde tüm insanlığı bağlayabilir; hatta sadece onları bağlamakla kalmayabilir, eşyanın doğasının mümkün kıldığı ölçüde tüm duygu sahibi olan yaratıkları da kapsayabilir.

Pragmatist Teoride Mutluluğun Rolü

“Fayda sadece mutluluğun peşinden gitmeyi değil, mutsuzluğu engellemeyi ya da hafifletmeyi de içerir; ilk hedef hayali olsa bile, ikincisi için daha büyük bir faaliyet alanı ve daha zorunlu bir ihtiyaç var olacaktır, en azından insanlık yaşamayı uygun gördüğü ve kimi durumlarda, Novalis’in önerdiği şekliyle bir intihar eylemine sığınmadığı sürece.”

Pragmatist teorinin mutluğa bakışı ile ilgili yaptığımız bu kısa girişten sonra şunu söyleyebiliriz ki, mutluluk diye bahsedilen şey aslında hayat boyu devam eden bir mest olma hali değildir, aksine yaşamdan bize onun bahşedebileceğinden fazlasını beklememektir. Böylesi bir yaşam, ona sahip olma şansı olanlarda, her zaman mutluluk ismine layık görünür. Böylesi bir varoluş da pek çokları için bir şanstır. Hayatta kendi payına düşen açısından yeterince şanslı olanlar, yaşamı kendileri için değerli kılacak zevki bulamıyorlarsa, sebep genellikle başkaları değil kendileridir.

Pragmatist teori açısından mutluluğa bakacak olursak, mutluluk arzulanırdır ve bir amaç olarak tek arzulanır şey de odur; diğer tüm şeyler bu amacın aracıları olarak arzulanmaktadırlar. Ayrıca her bir kişinin mutluluğu kendisi için bir iyidir ve bu yüzden, genelin mutluluğu da herkesin toplamı için bir iyidir. Böylelikle mutluluk, davranışa amaç olan şeylerden biri olur ve sonunda ahlakiliğin bir kriteri olmaya hak kazanmış olur. Çünkü insan doğası mutluluğun bir parçası olan ya da mutluluğa aracı olan şeyler dışında hiçbir şey arzu edemeyecek şekilde yapılanmıştır. Böylelikle mutluluk insan davranışının yegane amacı olmakta ve onun geliştirilmesi tüm insan davranışları hakkında hüküm verici bir ölçüt konumuna gelmektedir. Nasıl ki, parça bütün tarafından içerilirse, o da ahlakiliğin ölçütü olmak zorundadır.

Bentham’ın Pragmatist Etik Anlayışı

“Liberal, kapitalist dünyanın Hobbes’la başlayıp zaman içinde arındırılarak daha rafine bir hale getirilmiş olan etik anlayışının doruk noktası Jeremy Bentham ile John Stuart Mill tarafından geliştirilmiş olan faydacılıktır. Faydacılık bir eylemi ahlaken doğru kılan şeyin eylemin ürettiği sonuç ya da fayda olduğunu öne sürdüğü için, Aristippos ve Epiküros’un hazcılığı ile Hobbes’un egoizminin benzeri olan ve aynı gelenek içerisinde yer alan diğer etik kuramlarla sonuca odaklanan bir teori olması noktasında birleşmektedir.”

Bentham, faydacılık ilkesini En çok sayıda insana en yüksek düzeyde mutluluk olarak ifade etmiştir. Ona göre; doğanın fizik yasaları aracılığıyla açıklanması gibi insan doğası da Haz ve Acı aracılığıyla açıklanabilmektedir. Bentham, doğanın insanı iki egemen efendinin yani Haz ve Acının yönetimi altına yerleştirdiğini savunmaktadır. Sadece ne yapmamız gerektiğini göstermekle kalmayıp ne yapacağımızı da doğrudan belirleyen Haz ve Acı kişi için İyi’nin tanımlanmasında da temel oluşturmaktadır. Buna dayanarak Bentham, her bireyde var olan Acı ve Haz temelinde bir değer hesabı oluşturabileceğimizi öne sürmektedir. Haz hesabı ya da Mutluluk hesabı olarak bilinen bu görüşe göre Haz ve Acı nesnel duyumlar olup; yoğunlukları, süreleri, verimlilikleri, saflıkları ve büyüklükleri aracılığıyla ölçülebilirler.

Bentham, hazcı bir ahlak sistemine inanmıştır. Ona göre Haz iyidir ve hazdan başka hiçbir şey iyi değildir. Ona göre; her insanın amacı mutluluğa erişmek ve acıdan kurtulmaktır. Bu şekilde Bentham, ahlakı yalın bir ilkeye dönüştürmektedir. Bentham, Mutluluk terimini Haz terimi ile eş anlamlı olarak kullanmaktadır.

Bentham’ın sisteminde Hazlar arasında nitelik açısından bir fark bulunmamaktadır. Önemli olan Hazlar ve Acıların nicelik bakımından ölçülmesidir. Örneğin, nicelik aynı ise bir şiirin insana sağlamış olduğu haz ile bir kahvehane oyunun vermiş olduğu haz arasında hiçbir fark yoktur.

Jeremy Bentham’ın yapmış olduğu değerlendirmelerden sonra John Stuart Mill  açısından yapılmış olan değerlendirmelere bakacak olursak; ona göre, insan doğası doğrudan doğruya Mutluluğa veya Mutluluğa varılan bir aracı elde etmek isteyen bir yapıya sahiptir. Bu olgu Fayda ilkesinin olabilen tek kanıtıdır. Bir şeyi istemek ve hoş bulmak ile bir şeyden tiksinmek ve onu acı verici bulmak, bir ve aynı psikolojik olayın iki farklı türden isimlendirilmesinden başka bir şey değildir.

Mill’in Pragmatizme Niteliksel Yaklaşımı

Mill, Bentham’dan farklı olarak; mutluluğun, hem nicelik hem de nitelik bakımından birbirinden farkları olduğunu savunmaktadır. Ona göre, Mutluluğun bazı çeşitleri daha çok istenir ve daha değerli sayılmaktadır. Mill, burada kendi mutluluğumuzdan başkalarının mutluluğuna geçişi sağlam bir temele oturtmaya çalışmaktadır. Ancak Mill, ahlakın temel ilkesinin Hazzın iyiliği olduğunu kabul eden Bentham’ın Hedonist yaklaşımını kabul etmektedir. Ona göre de, Mutluluğu arttıran davranışlar iyi, azaltan davranışlar ise kötüdür. Mutluluk, Hazzın varlığı ve acının yokluğu iken, Mutsuzluk ise Hazzın yokluğu ve acının varlığıdır. Ancak Mill bir konuda Bentham’dan farlı düşünmektedir. Çünkü O, Bentham’ın aksine ruhsal hazları bedensel hazlardan daha değerli görmektedir. Oysa ki, insanların çoğu bunun tam tersini düşünmektedir. Mill’in ahlak sistemini Bentham’ın ahlak düşüncesinden ayıran önemli bir nokta ise ödev duygusuna bağımsız bir anlam yüklemesidir. Mill, ödev duygusunun insanın ruhsal hayatının bir sonucu olduğunu söylemekle aslında A priori değil A posteriori olan bir ödev kavramına ulaşmaya çalışmaktadır. Ancak bu duygunun tanımlanmasının bir imkanı yoktur fakat onun varlığını gösteren çok kuvvetli bir kanıt vardır. Bu kanıt ise Vicdan duygusudur. Buradaki vicdan duygusu gerçekte ödev duygusundan ayrı bir şey değildir.

Mill açısından bakıldığında Fayda, insan hareketlerinin amacı olduğundan, zorunlu olarak ahlakın da temel ölçütü konumuna gelmektedir. Ahlak, kendilerine uyulduğu zaman mümkün olduğu kadar bütün insanlığa ve bununla kalmayıp doğalarının elverişli olduğu oranda bütün duygulu varlıklara bir hayat sağlayabilen birtakım hareket, kural ve yaptırımlardır. Mill için ahlak yasası, genel kurallardan çok insanın mutluluğu için gereklidir. Adalet ise, bazı ahlaki yükümlülükleri gösteren bir isimdir. Buradaki ahlaki yükümlülükler diğer ahlaki yükümlülüklerden daha yüksek bir konumda olup aynı zamanda toplumun yararı ilkesini öncelemektedirler. Bu yüzden diyebiliriz ki her adalet olayı aynı zamanda bir fayda hali durumundadır.

Adalet ve Toplumsal Sorumluluk Açısından Pragmatist Etik

Bu değerlendirmeler neticesinde diyebiliriz ki; pragmatizm, modern dünyanın en yaygın ahlaki ve siyasal eğilimlerinden biri olarak, insan eylemlerini fayda temelinde değerlendiren felsefi bir düşünce akımıdır. John Stuart Mill ve Jeremy Bentham gibi bu felsefi akımın öncüleri diyebileceğimiz düşünürler, bu teoriyi geliştirirken mutluluğu ve hazzı insan davranışlarının nihai amacı olarak görmüşlerdir. Ancak Mill, Bentham’ın haz anlayışına niteliksel bir boyut ekleyerek ruhsal hazların bedensel olanlardan daha değerli olduğunu savunmuştur. Ancak burada şöyle bir soru ortaya çıkmaktadır: zihin ya da ruh diyebileceğimiz yerde yaşanmakta olan haz ve mutluluk ile bedende yaşanan haz ve mutluluk; anlam içerik ve nitelik bakımından aynı şeyi mi ifade etmektedirler? Benim değerlendirmeme göre hem Mill hem de Bentham hem beden hem de zihin ya da ruh için aynı mutluluk ve haz tanımı yapmışlardır. Oysa ki mutluluk ve hazzın insanın her iki tarafı için ya da bütünü için aynı şeyi ifade ettiğine dair elimizde kesin bir geri bildirim yoktur.

Mill ve Bentham pragmatizmi aslında bir araç olarak görmektedirler. Bu araç ise, toplumsal sorumlulukları ve adalet ilkelerinin genel bir belirlemesini yapmaktır. Bunu yaparken de adalet ve fayda arasında doğrudan bir bağlantı kurmaktadırlar. Çünkü adalet olgusu faydacı bir perspektiften değerlendirildiğinde sadece bireysel haklar ve özgürlükleri değil, toplumsal faydayı ön planda tutmaktadır.

Sonuç olarak pragmatizm, insan mutluluğunu ve faydayı merkeze alan bir etik anlayışı sunmaktadır. Ancak buradaki mutluluk, basit bir şekilde bireysel hazların peşinden koşmak değil, insanın daha yüksek bir var oluş yapısına ulaşması, toplumsal sorumluluklarını yerine getirmesi ve adaletin sağlanmasıyla ortaya çıkabilecek bir mutluluktur. Bu bağlamda pragmatizm, bireysel ve toplumsal fayda dengesini kurarak, insan davranışlarının nihai amacını mutluluk olarak tanımlamakta ve bu mutluluğun, toplumsal bir refah ile bütünleştiği bir ahlaki sistemi savunmaktadır.

Kaynakça

  • Akdemir, D. F. (2021). Bir Ahlak Öğretisi OLarak Faydacılık Utilitarizm. Ankara: Elis Yayınları.
  • Ali Taşkın, M. B. (2013). Felsefe Tarihi 2. Bursa: Sentez Yayıncılık.
  • Aydın, M. (2022). Klasik Faydacılık . Ankara : Eskiyeni Yayınları.
  • Cevizci, A. (2008). Etiğe Giriş. İstanbul : Paradigma Yayıncılık.
  • Doğan, N. (Ocak – Haziran 2003). Pragmatizmin Felsefi Temelleri. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fkültesi Dergisi , 83 – 93 .
  • Murteza, J. ç. (2017). Faydacılık. İstanbul: Pinhani Yayıncılık.
  • Palabıyık, J. Ç. (2007). Adalet ve Fayda Arasındaki Bağlantı Üstüne. İstanbul : Say Yayınları.
  • Sezer, A. P. (1999). Etiğe Giriş. İstanbul : Ayrıntı Yayınları.